OSMANLI ŞEHİRCİLİĞİ VE BATILILAŞMA DÖNEMİ ETKİLEŞİMİ / OTTOMAN CİTİES AND WESTERNIZATION INTERACTION

Bu başlık altında ele alınan yapıların bir kısmı aslında yüzyıllardır varlığını sürdüren fonksiyonların XIX. yüzyılda ortaya çıkan yeni şartlara göre Avrupai standartlarla düzenlenmiş şeklidir. Kısaca ifade etmek gerekirse o devre kadar var olan kışlalar, eğitim kurumu olan medreseler, ticaret hanları, şifahaneler gibi yapılar bilindik fonksiyonlarını devam ettirmektedir. Bununla birlikte yeni anlayışa göre ortaya çıkan yapılar değişik formlarda ve devrin şartlarına göre (modern) tekniklerle inşa edilmeye başlanmıştır. Bunlar dışındaki bazı yapı tipleri ise toplumun o devre kadar tanımadığı tamamen yeni şartlarla birlikte ihtiyaç duyulan veya tanışılan nitelikte yapılar olarak ortaya çıkmıştır.

Yeni ortaya çıkan yapıların genel olarak inşa edildiği yer, başkent olması ve devletin dünya ile iletişiminin kurulduğu merkez olması sebebiyle “İstanbul”dur. Diğer kentler yeni yapım şekli konusunda başkenti takip etmişlerdir.

Askeri Yapılar, XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin geri kalmasında askeri açıdan güç kaybetmenin baş etmen olduğunu düşünen yöneticiler olmuştur. Bu sebeple problemlerin kaynağı olarak görülen bu kurumun yapısı başta olmak üzere kullandığı silah imalathaneleri, kışla, hastane ve diğer binaları değiştirilip günün koşullarına uygun olarak yapılmaya başlanılmıştır[1].



Resmi Yapılar, XIX. yüzyıl öncesinde Osmanlı Devleti’nde kamu hizmetine tahsis edilmiş yapıların yapılmadığı bilinmektedir. Padişah dairesi olarak kullanılan Topkapı Sarayı’nda da devlet işleri ve özel yaşamın birbiriyle yan yana sürdürüldüğü görülmektedir. Benzer şekilde yöneticilerin ikametgâhları olan konak yapıları aynı zamanda devlet işlerinin görüldüğü yapılar olarak da kullanılmıştır. Osmanlı Devleti’nin yönetim düzeninin Tanzimat’la birlikte yeniden örgütlenmesi neticesinde yeni yönetim yapılarının tasarlanması gerekmiştir.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında 1868’de Teşkilat-ı Vilayet Nizamnamesi’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte, vilayet ve liva merkezlerinde kamu yöneticilerinin işlerini yürüteceği hükümet binaları yapılmaya başlanmıştır[2] .


Sanayi Tesisleri, Osmanlı Devleti’nde günümüzdeki anlamıyla sanayi tesisi denilebilecek yapıların yapımına III. Selim devrinde tophane ve tersane yapıları ile başlanılmıştır. Askeri kuruluşların yenilenmesi ve yeni yapılarla sanayi tesisleri kurulumu başlamıştır. Özellikle 1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşmasının ardından yerli üretimin pek çok sahada yapılamaması dolayısıyla, devlet eliyle sanayi tesisi yapımı ve bunlar içerisinde daha çok askeriyeye yönelik olan tesislerin yapımı resmi yapı programı olarak uygulanmıştır. Devlet tarafından yapılan tesisler olan fabrika-i hümayunlar diğer büyük askeri yapılar gibi İstanbul çevresinde kurulmuş, üretimin niteliğine bağlı olarak kendine göre modern çözümleri olan büyük yatırımlardır[3].


Okullar, Tanzimat yönetiminin eğitim alanındaki ilk uygulaması rüştiyelerin kurulmasıdır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında ise mekteb-i ibtidailer kurulmuştur. Tanzimat’ın düzenleme çabalarından olan nizamnamelerden birisi olan 1869 Maarif Nizamnamesi ile ülke genelinde nüfus yapısına bağlı olarak bütün yerleşim bölgelerinde farklı eğitim düzeylerine hitap eden, sırasıyla köy ve mahallelerde ibtidailer, beş yüz evli kasabalarda rüştiyeler, bin evli kasabalarda idadiler ve vilayet merkezlerinde sultanilerin kurulması hedeflenmiştir[4].

Sağlık Yapıları, diğer konularda olduğu gibi sağlık konusunda da ilk öncü çalışmalar III. Selim devrinde başlamıştır. Sağlık konusunda yapılan öncü çalışmalar yine ordu içerisinde başlamış, Tanzimat sonrasında genel halk sağlığına yönelik uygulamalar yapılmıştır[5].









Ticaret Yapıları, XIX. yüzyılda Batı’yla yoğun ilişkilerin kurulduğu kent olan başkent İstanbul’da dış ülkelerle yapılan ticari faaliyetler dolayısıyla Avrupa ticari sisteminin parçası olan farklı fonksiyondaki yapılar ortaya çıkmıştır. İstanbul’da Galata-Pera bölgesi yeni ticari yapıların inşa edildiği merkez olarak öne çıkar, bu bölgeyi Tarihi Yarımada içerisinde Eminönü bölgesi takip eder. Yeni ticari anlayışa uygun olarak dükkânlar, büyük mağazalar (bonmarşeler), işhanı, banka, pasaj, büro, depo gibi çeşitli ticari işlevlere sahip yapılar ortaya çıkmıştır[6].

Konaklama Yapıları, Selçuklu devrinden başlayarak Anadolu ve Balkanlar’da kent içerisinde ve kentler arasında konaklama yapıları-hanlar inşa edilmiştir. Günümüz anlamında otel yapıları XIX. yüzyılda ticari, kültürel ilişkilerin yoğunlaşmasıyla birlikte Avrupalıların konaklayabileceği ve yemek yiyebilecekleri otel, pansiyon ve lokantalarla 1830’dan itibaren sayıca artmaya başlamıştır. Otel kavramı Osmanlı toplumuna yabancı bir fikir olarak görülmektedir. Bu sebeple açılan oteller yabancılar tarafından yine yabancılar için açılmıştır. Bu sebeplerle İstanbul’da açılan oteller başta Galata-Pera olmak üzere, Büyükdere-Tarabya ve Büyükada gibi yabancıların yoğun olarak bulunduğu semtlerde inşa edilmiştir[7].

İkamet Yapıları, XIX. yüzyıl başında özellikle Tanzimat sonrası yabancı devletlere ait çoğunluğu Galata-Pera bölgesinde yer alan elçilik yapıları mimarlar tarafından hazırlanan projelere göre yapılmıştır. İnşa eden devletin Osmanlı Devleti düzeyindeki saygınlık göstergesi olan yapılar, neredeyse saraylara dönüşmüştür. Bu yapılar arasında İngiliz, Fransız, Rus, Hollanda, Belçika ve İtalyan konsolosluk yapıları önem taşır[8].

Yaşam kültüründeki değişim, maddi olanakların artması ve Boğaz hattında vapurla ulaşım imkânlarının çoğalması dolayısıyla Boğaz’ın her iki yakasında devletin ileri gelenleri ve gayrimüslim zenginler tarafından yalılar yaptırılmıştır.

Ulaşım Yapıları, Avrupa’yla gelişen ekonomik ve kültürel ilişkiler dolayısıyla ulaşım konusundaki yeni imkânlar Osmanlı Devleti tarafından kısa zamanda alınarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu maksatla yeni ulaşım araçlarının hizmet vereceği yeni yapılar da yapılmıştır[9].


Saat Kuleleri, XIX. yüzyıl Osmanlı kentlerinde yapılmaya başlanılan ve değişen bürokratik yapının göstergesi olan hükümet konaklarından sonra dikkati çeken bir diğer yapı tipi saat kuleleridir. Üzerlerinde bulunan saatlerle kentlilere saati göstermek amacındaki saat kuleleri, kare veya dairesel plan üzerinde yükselen düşey kulelerdir. Kent merkezi odaklamak, zaman göstermek dışında siyasi iktidarın kentsel alandaki göstergesi olarak düşünülmüş ve inşa edilmiştir[10].


            Değerlendirme
XIX. yüzyıl başından başlayarak fakat özellikle Tanzimat’la birlikte Avrupa’yla artan kültürel, ticari ilişkiler ve yöneticilerin Batılılaşma gayretleri neticesinde o güne kadar bilinmeyen pek çok yapı tipi inşa edilmeye başlan­mıştır. Geleneksel toplumun alışkanlıkları dışındaki bu yapılar yeni bir anlayı­şı gösterdiği gibi toplumu dönüştürücü bir fonksiyon da yüklenmiş ve gelişe­rek günümüze kadar gelmiştir.

XIX. yüzyılda fonksiyon çeşitliliğine karşın, planlamada işleve bağlı değiş­kenlik söz konusu değildir. Genelde simetrik planlama anlayışı ile koridor boyunca dizilen hacimler ile yapının köşelerinin vurgulandığı kütle düzenle­meleri kullanılmıştır. Yapı tipleri farklılaşmasına rağmen planlama anlayışı tekrar edilmiştir. Yapım sisteminin verdiği olanaklara ve ihtiyaçlara bağlı ola­rak tek, iki ve üç katlı düzenlemeler yapılmıştır.

Yeni yapı tiplerinin bir diğer özgün tarafı sadece fonksiyon olarak yeni olmayıp, yeni yapı malzemeleri, yapım teknikleri, plan anlayışı ve mimari üslupları da kullanmalarıdır. Avrupa’da gelişen modern yapım teknikleri; volta döşeme, çelik putrel, çelik, ahşap makas ile diğer yapım ve süsleme tek­nikleri yeni yapı tiplerinde kullanılmıştır.




[1] Ödekan, A.“Mimarlık ve Sanat Tarihi (1600–1908)”, Türkiye Tarihi 3, Osmanlı Devleti 1600–1908, Yay. Yön. Sina Akşin, İstanbul: Cem Yayınevi, 2009, s. 431.
[2]Çiftçi, A. Seçkin, N. “19. Yüzyılda İstanbul’da İnşa Edilen Askeri Yapılar ve Koruma Sorunları”, Megaron, YTÜ Mimarlık Fakültesi e-Dergisi, 2005, c. 1, s. 1, s. 52.
[3] Batur, Afife, Batur Selçuk, “İstanbul’da 19. Yüzyıl Sanayi Yapılarından Fabrika-i Hümayunlar”, I. Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi Bildirileri, İTÜ, İstanbul, c. III, 1981, s. 332.
[4] Batur, Afife, “Batılılaşma Döneminde Osmanlı Mimarisi”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, c. 4, 1985, s. 1057–58.
[5]Batur, a.g.e. s. 1058.
[6]
[7]Kayın, Emel, “17. Yüzyıl ile 20. Yüzyılın İlk Çeyreği Arasındaki İzmir Kent İçi Konaklama Yapıları Özelinde Ko­naklama Yapılarının Tarihsel Evrimi”, Doktora tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir, 1998.
[8]Batur, Afife, “Batılılaşma Döneminde Osmanlı Mimarisi”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, c. 4, 1985, s.1066.
[9] Kaynar, H. “Siyasal İktidar ve Şehir: 19. Yüzyıl Osmanlı Şehirlerindeki Mekânsal Değişimler Üzerine”, Kebikeç, 2000, s. 10, s. 153.
[10] Kaynar, a.g.e. 187