ANADOLU SELÇUKLULARINDA TAŞ SÜSLEME / STONE DECORATION OF ANATOLIAN SELJUKS



Anadolu Selçukluları, Hitit, Helen, Bizans ve dini nedenlerle iletişim kurdukları İran ve Arap uluslarının sanat anlayışıyla birlikte kendi sanat anlayışını birleştirerek zengin bir bezeme sanatı ortaya koymuşlardır. Bu dönemde yapılan bezemeler genelde geometrik düzenlemeye sahiptir. Selçuklu bezeme sanatında geometrik süsleme dışında bitkisel süsleme ve figüratif süsleme de kullanılmıştır. Dini kuralların etkisi de figüratif süslemeden uzak kalınmasına neden olmuştur. Anadolu Selçuklu dönemi, Türk bezeme sanatının altın çağıdır.  Bu dönemdeki bezeme çalışmaları akademik alana kaydırılmış ve daha seçkin ve güzel eserlerin yapılması için çaba harcanmıştır. Selçuklular ve onları izleyen Anadolu beylikleri dönemine bezeme sanatı okullarda ve ilgili atölyelerde öğretilmiş, daha sonra bu çalışmalar Osmanlı döneminde daha da hız kazanmıştır
[1].

Anadolu Selçuklu yapılarının taş süslemesi zengin bir çeşitlilik karakteri taşır. Erken devir Anadolu mimarisinde taş süsleme sınırlı olmakla birlikte 13. yüzyıl ortalarına kadar çeşitli mahalli farklılıkların etki alanında kalmıştır. Prof. Dr. Oluş Arık’ın “arkaik” devir adını verdiği bu dönemin mimari süslemeleri form ve kompozisyon yönünden birçok aksama, malzeme değişiminden kaynaklanan belirli özelliklere sahip geometrik süsleme programına sahiptir[2].

11. ve 13. yüzyılın geometrik kompozisyonları, daha sonra durulup, belirli formüllerle bağlanacak olan değişik oyma tarzlarıyla üretilmiştir. Tuğla tekniklerine sadık kalan yaratıcılık yanında bu teknikten kopmak üzere atılmış adımlar, bu arada çok farklı şerit profilleri aynı yapıda bile görülmektedir. Bazı taş süsleme örneklerinde bitki motifleri de görülmekle beraber, geometrik kompozisyonlar en geniş bordür ve yüzeyleri kaplamaktadır.  13. yüzyılda Anadolu’daki yapılarda belirli teknik ve kendi içinde tiplere ayrılabilen üsluplar ortaya çıkmıştır. Büyük Selçuklularda tuğlada görülen süsleme programı taşa yansımıştır.  Geometrik kompozisyonlar,  aynı yapının taş, ahşap ve çini süslemeleri yerine göre çeşitlilik göstermekte ve genel olarak bakıldığında zaman içinde belirli bir üslup farklılığı göze çarpmaktadır[3].

Bu dönem, taş süslemeleri bakımından geometrik bezemelerin altın çağı denilebilecek bir dönemdir. En erken ve dikkat çekici örneklerinden biri olan Mardin Kızıltepe (Dunaysır) Ulu Camii’nde, mihraplarında zengin ve yoğun bir geometrik program bulunmaktadır. Nevşehir, Avanos Sarı Han (13. yüzyıl)’ın taç kapısında, Niğde, Alâeddin Camii (1223) mihrabında ve Divriği Külliyesi (1228) taç kapılarındaki yoğun süsleme kompozisyonu Selçuklu motif repertuarının bütününü sergilemektedir. 13. yüzyılın önemli yapılarından biri olan Konya – Aksaray yolu üzerindeki Sultan Han (1229) taç kapı süslemeleriyle döneminin önemli yapıları arasındadır.

Konya Sırçalı Medrese (1243), Konya Karatay Medresesi (1250), Erzurum Çifte Minare (1271), Sivas Çifte Minareli Medrese (1271), Sivas Gök Medrese (1271), Tokat Gök Medrese (1270’den sonra), Konya Sahip Ata Hanikahı ve Türbesi ( 1279) görülen süsleme programı bu yüzyıla verilebilecek en iyi Selçuklu örnekleridir.

14. yüzyılda Moğol istilasıyla zayıflamış Anadolu Selçuklu devletinde homojen bir sanattan bahsetmek hatalı olur. Selçuklu süsleme programı ile Anadolu’nun farklı bölgelerinde kurulan Beyliklerin mimarisi süslemelerini birbirinden kesin olarak ayırmak zordur. Bu yüzyılda geometrik süsleme alanında Konya ve çevresinde Selçuklu geleneğine bağlı eserleri incelemek doğru olur. Ermenek Ulu Camii mihrabında ve kapı kanatlarında görülen süsleme programı zengin bir örnektir[4]

Bu yüzyılda inşa edilen Niğde Hüdavent Hatun Kümbeti (1312), Birgi Ulu Cami (1312), Sivas Güdük Minare (1347) Nevşehir, Ürgüp Taşkın Paşa Camii (1350) ve Van Ulu Camii (1399-1400) önemli süsleme programına sahip yapılardır.

14. yüzyıl sonrasında taş süslemede sadeliğe gidilmiştir. Bazen bu sadelik bina cephe yüzeylerini mermer levhalarla kaplama ve malzemenin gerektirdiği tarzda kullanılmasıyla elde edilmiştir. Bu yüzyılı da izleyerek aynı zaman kesiti içinde hem Beylikler hem de yeni beliren Osmanlı sanatı iki ayrı gelenek halinde sürdüğü görülmektedir. Osmanlılarla yan yana yaşayan Konya ve çevresinde yer alan Karaman Beyliği sanatında da bu iki farklı gelişmenin daha sonraları Klasik Devir Osmanlı sanatında bile bir ölçüde etkilendiğini söyleyebiliriz[5].

MESUT ÇELİK


[1] Hüseyin Kılıçkan, Türk Bezeme Sanatı ve Örnekleri, İstanbul, 2004, s.56
[2] Selçuk Mülayim, Anadolu Türk Mimarisinde Geometrik Süslemeler, Ankara, 1982, s.20
[3] Mülayim, a.g. e. s. 36
[4] Selçuk Mülayim, Anadolu Türk Mimarisinde Geometrik Süslemeler, Ankara, 1982, s.38-39
[5] Mülayim, a.g. e. s. 40-42