KURTUBA CAMİ-İ KEBİR-İ / MOSQUE OF CORDOBA

Tarihçe;

            Cordoba, M.Ö 27’de, Roma eyaleti Beatica’nın merkezi oldu. Daha sonra, özellikle Vizigot döneminde (6-7. yüzyıllar) sürekli nüfuz artışı sağlayarak büyüdü. Mağrip’ten gelen Müslümanlar M.S 711’de bölgeye girince, Malaga ve Granada’nın yanı sıra Cordoba’ya da Vizigot karakterine pek dokunmadan yerleştiler. Kentin kaderinin esas değişimi ise Emevi Halifesi Hişam’ın torunu I.ci Abdurrahman’nın 756’da emir olmasıyla ve Kurtuba’yı emirliğin başkent yapmasıyla değişti. [1] Curtuba’nın değişen statüsü ile idari yapısı yeni bir imar planını zorunlu kıldı. Buna uygun olarak bir çok eski yapının üzerine yeni yapılar inşa edildi ve kent bir doğu karakteri kazandı. En büyük gelişme ise Abdurrahma’nın İspanya’da İslam iktidarını temsil edecek büyük bir cami kurma emrini vermesiydi. Kurtuba Cami-i Kebir-i’nin (La Mezquita) 785 dolaylarında başlayan inşa çalışması sonraki iki yüzyıl içinde birkaç evre halinde tamamlandı.[2] Kentin Roma ve Vizigot kökenini açığa vuran Roman ve Vizigor harabelerinden alınma malzemeler esas olarak temel yapı içinde kullanılırken, ). Yy ortalarında bağımsız bir sanatsal üslubun ilk işaretlerini görürüz. Bu “emirlik üslubu” neredeyse tükenmez bir biçim çeşitliliğini yansıtan sütun başlıklarında ifadesini bulur.[3]

            Tarihsel Gelişimine göre Plan Şeması ve Genel Özellikleri;

I.Abdurrahman Dönemi;

Kurtuba’yı emirlik başkenti olarak seçen I.Abdurrahman 785 yılında Kurtuba’nın en görkemli yapısı olan Cami-I kebir’in inşasına karar verir. Seçilen yerde  San Vicente adlı bir Hıristiyan kilisesi vardı. Konum itibari ile Guadalquivir yakınında ve köprünün yanında yer alması ulaşım kolaylığının yanı sıra kentin Vizigot mirası ile de alakalıdır. Cami’nin bitişiğinde Abdurrahman’ın ikamet ettiği bir vizigot sarayı vardı. Bu şekilde yeni emirliğin ruhani ve dünyevi merkezlerinin birbirine yakın olması sağlanmıştı. Caminin yapımında eski Roma ve Vizigot eserlerinden devşirme malzemelerde kullanılmıştır.

Yapı kuzey güney doğrultusuda uzanan kareye yakın dikdörtgen formundadır. Avlulu bir yapıdır. Avlu büyüklüğü neredeyse harim ile eşittir ve revaklar ile çevrilidir. Harim mihraba dik uzanan 11 adet sahından oluşur. Orta sahın ise mihraba vurgu yapmak için daha geniştir ve yüksektir. Özgün yapıda minare bulunmamaktadır. Ezan caminin yanındaki Vizigot sarayının kulesinden okunmakta idi. Başlangıçta kuzey de iki, batıda ve doğuda  olmak üzere dört kapısı bulunmakraydı, ancak günümüzde sadece batı cephesindeki Babü'l Vüzüra (vezirler kapısı) olarak bilinen taçkapı kalmıştır. Düzgün kesme taş kullanılan yapıda ön plana çıkan birim bütün yapıya hakim olan sütunlar ve çift katlı özgün kemerlerdir. Bu kemerkerde çift renkli taş üslubu kullanılmıştır. Sanat tarihçiler bu kemerlerin kökenini bulmak için bir çok araştırma yapmalarına rağmen tam bir sonuca ulaşılamamıştır. Tunus'taki Zeytun camii Ya da Kahiredeki Amr camii örnek gösterilsede en akla yakın be benzer örnek Şam Cami-i Kebir-i'dir. Yalnız Şam'da ki üst revaklar daha küçük ve taşıyıcı özelliği daha azdır. Bu açıdan Kurtuba’nın kemerleri benzersizdir. Bununla birlikte, Kurtuba Cami-i Kebir'inde nal biçimli ve yuvarlar biçimli kemerlerin bileşimi olağandışıdır. Nal biçimli kemerlerin Yerel Vizigot yapılarındaöncelleri vardır; ancak bunlara Ortadoğu'daki islam öncesi yapılarda da rastlanabilir.[4] Caminin sütun başlıklarıda özel ilgiyi hak eder niteliktedir.  İlk inşaa sırasında esas olarak korent düzenindeki roma başlıkları kullanılmıştır. Ancak, Vizigot başlıklarına ve hatta doğu akdenizden gelme tekil parçalarada rastlanır. Vizigot başlıklar yassı rölyef işleriyle ve bitki bezemelerinin şematik, hatta kimi zaman geometrik basitliği ile roma başlıklarından ayrılır. Ortadaki geniş sahında en zarif başlılar bulunur ve orta eksen daha da vurgulanır. I. Abruhrahmanın oğlu I. Hişam 793'te ilk değişikliğe giderek bir minare yapptırır, kaynaklarda caminin kuzey cephesine yaslanan bu birimden günümüzde Hiçbir iz kalmamıştır.

                                                                                                                     
II. Abdurrahman Dönemi;

Kent nüfusunun artması üzerine, II. Abdurrahman'nın emriyle 833-848 arasında Kurtuba Cami-i Kebi'e yapılan eklenti esas olarak harimn güneye doğru genişletilmesi olmuştur. Harim kareye yakın bir forma kavuştu.
           
            Yapının orta sahınıa baktığımızda mihrap alanına büyük vurgu yapıldığını görürüz. sahında  normalde dönüşümlü olarak kırmızı ve siyah mermer kolonlar kullanılırken, tam mihrabın önünde iki adet beyez, yivli mermer sütün yerleştirilmiştir.

III. Abdurrahman Dönemi;

            III. Abduhrahman 929'da halifeliğini ilan ettikten sonra, esas olarak saray kenti Medinetü'z Zehra'nın inşasıyla (936-1010) ilgilendi. İmparatorluğun hükümet ve idare merkezi olarak kurduğu bu kent, Kurtuba’nın 13 km kuzeybatısındadır.[5]  Medinetü'z Zehra'daki inşa çalışmalarınıgözetmeyi asıl uğraş edinen halife, Kurtuba Cami-i Kebir'de nispeten önemsiz işler yapmıştır. Esas olarak cami avlusunu ve kadınlara ayrılan galerileri genişletti. Ayrıca I. Hişam'ın döneminden kalma minareyi, artık işlevini yerine getiremediği ve cemaatin ihtiyacını karşılayamadığı gerekçesiyle yıktırdı ve yeni bir minare yaptırdı. Cami avlusunun güney duvarındaki bu minare bugün yoktur. 16. yy yerine çan kulesi dikilir ve 17.yy da barok üslupla yenilenir. III. Abdurrahman dönemindeki minarenin bir görüntüsü, camini doğu cephesindeki bir 16. yy rölyef ambleminde bulunur. Cami avlusunun doğu girişini oluşturan taç kapının üstündeki bir kemer dolgusunu süsleyen bu rölyeften; minarenin kare bir kaidenin üzerinde premidal formda üç katlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu minare ve tacı diğer endülüs camileri içinde bir model oluşturmuştur.

II. Hakem Dönemi;

III. Abdurrahman'nın oğlu olan Hakem tahta çıktığı 961 senesinden hemen sonra Kurtuba Cami-i Kebir'inde çalışmalara başladı. Onun eseri olan eklentiler (962-966) Kurtuba halifeliğinin sanatsal doruğunu yansıtan başka bir örnektir.[6] Önceki inşaa çalışmaları doğrultusunda cami güneye doğru 12 sahın daha genişletildi.İnşaa tamamlanınca harim, avludan çok daha büyük bir hal aldı. Caminin genişletilmesi özgün yapıda ki mihrabın yıkılmasını zorunlu kıldı. Emirlik mirasınasaygının bir ifadesi olarak, özgün mihrap başlıkları ve kolonları yeni yapılan kıble duvarına taşındı. Orta sahının başladığı yere, mimarlar iç içe geçmiş oyuk süslemeli kemerlerden oluşan ve masif  bir bağdadi kubbenin örttüğü iki katlı karmaşık bir yapı yarattılar. Hiristiyanlık döneminde caminin bu kesimine “Capilla de Villaviciosa” adı verildi.

            Yapının en çarpıcı birimi ise mihraptır. Parlak alın mozaikler, iç içe geçmiş oyuk süslemeli kemerlerden oluşan çapraz kemerler bu efekti daha da baskın hale getirir. At nalı şeklinde bir kemerle çevrili bir kaide alanı, sekşzgen bir namaz girintisine açılır.Mihrabın iki yanında bitki motifli mermer bezemeler dikkat çeker, en dışta ise kufi yazı formunda kuran ayetleri bulunur.Mihrabın kemer alanının üçgen dolguları altın kaplamalı alçı sıvalarla bezenmiştir.  Mihrap önü kubbesi ise tıpkı mihrap gibi altın bezemelerle süslenmiştir. Mihrabın önünde halifenin tek başına namaz kıldığı maksure alanı yer alır. Maksure alanını, halifeyi avamdan ayıracak şekilde kıble duvarına paralel olarak olarak uzanan bir çapraz revak vurgular. Masure alanında, ortadaki bombeli kubbenin iki yanında, Capilla de Villaviciosa'nın kubbesine benzer bir biçimde, iki bağdadi kubbe yer alur.Bazı metinlerde II. Hakemin Bizans imparatoruna başvurarak , Şam Emeevi Camii'nin altın mozaiklerini aynen yapabilecek bir ustayı göndermesini rica ettiği belirtilir.

Mansur Dönemi;

            Kurtuba Cami-i Kebir'inin son eklentisi (987-988) Halife II. Hişam'ın baş vveziri ve naibi Mansur'un eseridir. Küçük yaştaki halifenin Medinetü'z Zehra'daki sarayında fiili hapis hayatı yaşadığı sırada, Mansur onun annesi Subh'un rızasını alarak hükümet görevlerini üstlendi.Halifenin temcisi olarak bulunduğu bu makamda Cami-i Kebir'i genişletmeye yönelik çalışma fırsatı buldu. Batıdaki saray ve yönetim birimleri, güneydeki teras ve kuzeyde bulunan avlu nedeniyle genişleme planları doğu cephesinde yapılmıştır. Bu son eklenti ogüne kadar yapılan en geniş çaplı imardır. Doğuya doğru sekiz sahın eklenerek harim yaklaşık elli metre genişletildi. Toplamda 19 sahına ulaşan yapı son haline kavuşmuştur.

Sonuç ve Değerlendirme;   

            Sadece islam ya da Arap tarihi açısından değil, dünya tarihinin en önemli dönemlerinden biri olan Endülüs Emevi dönemi günümüzde halen araştırmaya açık ve önemini korumaktadır. Erken dönem Roma ve daha sonraki Vizigot hakimiyetinin izlerini taşısada, kendine has üslubu  ve özgün mimarisiyle bir döneme ışık tutan Endülüs tarzı kendisinden sonra gelen bircok medeniyeti etkilemiş ve bir çok üsluba ilham olmuştur.
           
           

Kaynakça;

İmamuddin, S.M (1990), Endülüs siyasi tarihi, Ankara

Esir, E. “Endülüs” İslam tarihi Cilt.1.(1987), İstanbul

Hottstein, M (2007) İslam Sanatı ve Mimarisi, Ankara

Suut, K, (1987)  İslam ülkelerinde Sanat, İstanbul

Özkeçeci, İ (2006) Doğu ışığı XII-XIII.yy İslam Sanatı, İstanbul

Bertnard, L (1940) İspanya Tarihi, İstanbul





[1]              S.M İmamuddin, Endülüs Siyasi Tarihi, 1990.Ankara s.23-30
[2]              M. Hattstein, P. Delius İslam Sanatı ve Mimarisi, 2007, İstanbul s.218-228
[3]              A.g.s s.219
[4]              K. Suud, İslam ülkelerinde sanat, 1984, istanbul s.167
[5]              S.M İmamuddin, Endülüs Siyasi Tarihi, 1990.Ankara s.23-30
[6]              Özkeçeci, İlhan, Doğu ışığğı, XII-XIII.yy islam sanatı, 2006, İstanbul

M.LİDER ALKAN