BUHUR ( TÜTSÜ) KULLANIMININ TARİHİ SERÜVENİ HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME / INCENSE HISTORY OF USE

Buhur; Arapça’daki bahur kelimesinden gelmiştir; Türk dilindeki karşılığı ise tütsüdür[1]. Buhurdan ise içinde kokulu ağaç parçalarının, çeşitli bitkilerin ve otların yakıldığı özel bir kaptır[2]. Buhurdanlar her ne kadar buhur’un yakılması için tasarlanmış özel kaplar olsalar da, kullanımları buhur kadar eskiye dayanmamaktadır. Buhur (tütsü) Eski Çağ’dan itibaren kullanılmaya başlanmış ve sonraki dönemlerde de kullanım amaçlarında birtakım değişiklikler gözlenmiştir. Dini ve sosyal yaşamın gereklerince şekillenen buhur kullanımı çok geniş coğrafyalara yayılmıştır.
Buhurdanı ilk kimler buldu sorusuna kesin bir yanıt ne yazık ki verememekteyiz. Yakın Doğu’da Eski Çağ’dan itibaren dini ayinlerde ve sosyal yaşamda buhurdanların kullanıldığı, buhurun yakıldığı bilinmektedir[3].
Ayrıca Eski Mısır’da ve Uzakdoğu’da buhur yakıldığı ve buhurdanların kullanıldığı bilinmektedir. Buhur’un ilk kullanım amacı kurbanların manevi anlamda ruhen temizlenmeleri için olmuştur. Bunun için ise kurbanın yakıldığı ateşin içine buhur malzemeleri katılmıştır. Paganlar bu ayinde buhurun çıkardığı dumanın ve hoş kokunun tanrının hoşuna gideceğine, iyi ruhları ve melekleri yakılan tütsünün etrafına toplayıp; kötü ruhları bertaraf edeceğine inanmışlardır. Bu nedenle buhur yakmak Paganlarca bir gelenek haline gelmiştir[4]. Eski Türkler de özellikle Şamanlar da ayinlerinde buhur yakmışlardır. Çünkü buhurun metafizik varlığı kehanet yerine daha çabuk ulaştırdığına inanılıyordu. Bunun için kahinler ve şamanlar kendilerine loş, sessiz ve buhur yakabilcekleri bir ortam hazırlamışlardır.
Buhur kullanımı aynı zamanda bir tedavi yöntemi olarak da kullanılmıştır. Yapılan araştırmalarda tıbbın kökeninde büyü ve dini uygulamaların olduğu anlaşılmıştır. Tedavilerde dua, büyü ve muskalardan yararlanılmış, İslam öncesi Arap toplumları da kahinlere tedavi amaçlı başvurmuşlardır[5]. Çok tanrılı dinlerin ayinlerinde kullanılan buhurun zamanla kullanım alanı genişlemiş; değişen kültürler, yaşam tarzları ve dini inanışlar günlük kullanımda veya dini mimaride kullanılabilecek özel bir kaba ihtiyaç doğurmuştur. Çok tanrılı ve tek tanrılı dinlerde tütsü kullanımı ne kadar farklı da olsa bu gelenek aslında dinleri ve kültürleri ortak bir noktada buluşturmaktadır.
Anadolu’da ve Anadolu dışındaki pek çok yerde ve pek çok zamanda kullanılan buhur ve buhurdanları burada anlatmak yetersiz kalacaktır. Dolayısıyla tüm bu kullanım alanlarının dışında İslam kültüründe ve Bizans kültüründe, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu ile Osmanlı kültüründe de kullanıldığını belirtmekte fayda var. İslam kültüründe camii ve türbelerde, saraylarda evlerde kullanıldığı, Bizans döneminde kiliselerde ayinlerde yakıldığı ve bundan sonra gelen dönemlerde de kullanıldığı müze ve koleksiyonlarca tarihlendirilip, tasnif edilen pek çok buhurdan sayesinde ortaya çıkarılmıştır. Osmanlı saraylarında Türk kahvesi, gül suyu ikramı esnasında buhur yakıldığı ve çeşitli buhurdanların kullanıldığı da bilinmektedir. Gerek minyatürlerden gerekse de tablolardan bu kullanımı izleyebilmekteyiz. (Resim 1- 2 )


Resim 1. Surname-i Vehbi adlı eserin 73b yaprağından bir detay. Aynı tepsi içinde gülabdan ve buhurdan bulunmaktadır.


Resim 2. Kuran Okuyan Kız, Osman Hamdi Bey, 1880.

Buhur malzemelerinin neler olduğu ise bir diğer ilgi çekici konudur. Eski Çağ’da buhur malzemelerinin neler olduğu hakkında herhangi bir veri olmasa da daha sonraki dönemlerde kullanılan otlar hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Örneğin; Tevrat (Mısır’dan Çıkış – Buhur: 34-37) ve İncil’de (Matta 2:11); mür, kara ve saf günlük, kasnı, onika ve sarı sabır özü (Aloe Vera) isimleri sıklıkla geçmektedir. Bunun dışında sığla, ödağacı, sandal ve sedir ağacı, tarçın ağacı, hint sümbülü, safran, kurutulmuş limon kabuğu, ladin, şeker kamışı, üzerlik, çöven tohumu, susam kökü, balzam, reçine, buhurumeryem(tavşankulağı) gibi bitki ve ağaç dalları ile, kırmız gibi bazı böcek türleri ve kokulu toprağın da buhur malzemesi olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu bitkiler hem toz, kabuk hem de çubuk şeklinde kullanıldığı bilinmektedir.
Günümüzde de hala kullanımı devam eden tütsünün tarih içindeki yolculuğuna göz attığımızda çok farklı süreçlerden geçtiğini görmekteyiz. Bugün hala müze ve özel koleksiyonlarda sessizliğini sürdüren ve bizlerin dikkatini çekmeyi bekleyen pek çok buhurdan bulunmaktadır.

                                                                                                     
 Begüm Buğdaycı
Sanat Tarihçi





[1] Acar, 2011, 352.
[2] Önder, 1995, 29.
[3] Kuşoğlu, M.Z. (Sonbahar 1987), Milletlerin ve Dinlerin Ortak Mirası Buhurdanlar, İlgi, 34.
[4] Köroğlu, G. (2007), Bizans Döneminde Buhur Geleneği ve Buhurdanlar, [Elektronik Sürüm], Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi’nde Yapılan Konuşma Metni, 1.
[5] Yılmaz, A. (2007), İslam Öncesi Arap Toplumunda Kehanet, (Yüksek Lisans Tezi), Sakarya Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya.




Diğer yazılar için tıklayın. Anasayfa