Orta Anadolu Bölgesine yerleşen Selçukluların ilk imar faaliyetleri Konya’da karşımıza çıkar. Selçukluların ilk ve en anıtsal yapısı Konya Alaaddin Camii’dir[1]. Konya’da Selçuklu döneminin iç kalesinde, bugünkü Alaaddin tepesinde yer alan cami Sultan I. Mesud döneminden başlayarak II. Kılıçaslan, I. İzzettin Keykavus ve I. Alaaddin dönemlerini içeren kitabeleri ile Selçuklu sultanlarının yapısıdır.
ALAADDİN CAMİİ/ CAMİ-İ ATİK / SULTAN CAMİİ
İnşa Tarihi
|
Bani/ Baniler
|
Mimar/ Ustalar
|
Sultan I. Mesud
H. 510 / M. 1116
I. Alaaddin Keykubad
H. 635 / M. 1237
|
Sultan I.Mesud
(510–550 / 1116–1155)
II. Kılıçarslan
(550–588 / 1155–1192)
I.İzzettin Keykavus
(607–617 / 1210–1220)
I. Alaaddin Keykubad
(617–634 / 1220–1237)
|
Mimar: Muhammed bin Havlan el-Dımışki
Minber ustası: Üstad Mevgim Berti el-hacı el-Ahlatı
Çini ustası: Kerimeddin Erdişah
|
Konum
Altunapa Vakfiyesine göre iç kalede kasrın ortasında Taht Mahallesinde yer alır. Bu dönemde caminin bulunduğu mahalde Medrese-i Sultaniye, Selçuklu Sarayı ve Eflatun Mescidi olarak bilinen Bizans’tan kalma kilise bulunmaktaydı. İplikçi Camii Vakfiyesi’nde Cami-i Atik, diğer vakfiyelerde Sultan Cami olarak belirtilen yapı, Eflaki’nin eseri, Menakıb’ül Arifin(Ariflerin Menkıbeleri)’de Kale Mescidi adıyla da geçer. Çeşitli dönemlere ait Şer’iyye Sicil defterlerinde Alâeddin Camii olarak kayıtlara geçen yapı, günümüzde de Konya Alâeddin Cami olarak bilinmektedir. Günümüz Konya’sında, şehir merkezinde sondaj ve arkeolojik kazıların dahi yapıldığı bir höyük üzerinde, Alâeddin Tepesi’nde yer almaktadır[2].
Kitabeler
Bani, mütevelli, usta ve onarım kitabeleri olmak üzere yapının farklı noktalarında farklı malzeme üzerine yazılmış toplam on üç kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerden minber giriş kapısı üzerinde tek satır halinde kufi hat ile yazılmış olanı, I. Mesud (1116–1155)’ a ait olması nedeniyle, diğer kitabelere kıyasla en erken tarihi veren kitabedir. Yine minber giriş kapısının sağ sövesinden başlayarak sol sövenin altında biten ve herhangi bir tarih vermeyen kitabe II. Kılıç Arslan (1155–1192)’a aittir. I. İzzeddin Keykavus (1211–1220) ve I. Alâeddin Keykubad (1220–1237)’a ait diğer kitabelerle birlikte yapının inşası I. Mesud saltanatının son yıllarında başlamış ve II. Kılıç Arslan döneminde de avluya eklenen kümbet ile ilk inşa faaliyeti sona ermiştir. I. İzzeddin Keykavus’un saltanatının son yıllarında yapıda başlayan ikinci inşa faaliyetinin I.Alâeddin Keykubad devrinde sona erdiğini öğrenmekteyiz[3].
En erken tarihli usta kitabesi minberde yer almaktadır. Bu kitabeden abanoz ağacından kündekari tekniğiyle, minberi 550/1155 yılında üstad Ahlatlı Hacı Birti oğlu Mekki’nin yaptığını öğrenmekteyiz. Usta adının geçtiği fakat tam olarak I. Alâeddin Keykubad döneminde inşanın hangi aşamasında çalıştığını bilemediğimiz Erdişah’ın adının yazılı olduğu çini madalyon kitabe bugün kuzeybatıda avluya girişi sağlayan kapıda yer alır. Usta adının çini malzeme üzerinde yer alması sebebiyle bazı araştırmacılar Erdişah’ın çini ustası olduğunu belirtmektedirler. Yine I. Alâeddin Keykubad dönemine ait olan diğer bir usta kitabesinde mütevelli adı da yazılmıştır[4].
Yapının kuzey cephesindeki mütevazı görünüşlü kitabede; “ Mütevelli Atabeki Ayaz’dır. Şamlı Havlan oğlu Mehmed’in işidir” ibaresi okunmaktadır. Yapıda yer alan son usta kitabesi ise Osmanlı döneminde gerçekleştirilen onarımda çalışan ve kalem işlerini yapan hattatın adının yazılı olduğu kitabedir. Doğu duvarından harime girişi sağlayan kapının iç tarafında bulunuan kitabede “……. Bu yazıları İsmail Efendi oğlu Mehmed Arif yazdı…..” ibaresi yazılıdır[5].
Malzeme ve Teknik
Yapının cephelerinde ve iç mekânında inşa malzemesi olarak taş ve tuğla, bazı duvar yüzeylerinde de iki malzeme birlikte kullanılmıştır. Mermer malzeme kuzey cephede kitabelerde ve taç kapıda kullanılmakla birlikte iç mekânda örtüyü taşıyan devşirme sütunlar da mermerdir. Kubbeye geçiş elemanlarında ve asıl mihrabın yan bordürlerinde günümüze bazı parçaları gelen çinilerde kullanılan teknik çini mozaiktir. Tuğla malzeme iç mekânda örtüyü taşıyan kemerlerde ve bazı cephe yüzeylerinde kullanılmıştır.
Plan Özellikleri
Yapı asimetrik avlulu, enlemesine uzanan bir dikdörtgen plana sahiptir(Çizim 1). Caminin avlusunda II. Kılıç Arslan ile I. İzzeddin Keykavus’un inşa ettirdiği iki kümbet bulunmaktadır. Yapıya girişi sağlayan kapılardan biri harimin doğu cephesinde, diğer üç kapı kuzey avlu duvarında yer alır. Günümüzde yapıya giriş için doğu cephesinde yer alan kapı kullanılmaktadır. Osmanlı döneminde yapılan minare avluda harim mekânının kuzeydoğu köşesine bitişik bir konumdadır. Enlemesine dikdörtgen plana sahip harim bölümü üç farklı kurguyu yansıtan bir düzenlemeye sahiptir. Doğudan batıya doğru gidildiğinde, ilk bölüm harim mekânının doğusunda yer alan, mihrap duvarına paralel uzanan yedi sahından ibarettir. İkinci bölüm ise mihrap ve minberin bulunduğu, kubbe örtülü mekândır. Üçüncü bölüm, batıda mahfelin bulunduğu, mihrap duvarına paralel beş sahından oluşmaktadır. Üç farklı mekân düzenlemesinin nedeni ise yapının iki farklı inşa evresinde tamamlanmış olmasıdır.
Genel görüşe göre caminin kubbe ile örtülü mekânının inşasına I. Mesud döneminde başlanmış ve II. Kılıçarslan’ın saltanat yıllarında tamamlanmıştır. Batıdaki mahfelin yer aldığı bölüm ile doğuda yedi sahına ayrılan bölümün inşasına I. İzzeddin Keykavus döneminde başlanmış, I. Alâeddin Keykubad döneminde tamamlanmıştır. Düz toprak dam örtüyü taşıyan tuğla kemerler farklı dönemlere ait, çeşitli sütun ve sütun başlıkları ile taşınmaktadır[6].
Kullanılan bu devşirme sütunlar arasında en ilginç olanları örgü motifli sütunlardır. 6.05 m. enindeki çini mihrabın mukarnaslı kavsara kısmı ve alt tarafı, 1889 yılında gerçekleştirilen onarım sırasında yıkılarak yerine 4.40 m. eninde beyaz mermerden yeni bir mihrap eklenmiştir. Asıl mihrabın yazı kuşağı alçı olarak yenilenmiş ve üzerine kalem işi ile çini mozaik görüntüsü verilmiştir. Mihrabın batısında yar alan abanoz ağacından yapılmış minberin eni 1.10 m., uzunluğu 3.70m.’dir[7].
Süsleme Kompozisyonu
Yapıda süslemenin görüldüğü yerler; cephelerde, özellikle kuzey cephede taçkapı ve bu duvar yüzeyinde çeşitli nişler içinde gördüğümüz kitabelerdir. İç mekânda ise süsleme unsuruna mihrap, minber ve kubbeye geçiş elemanlarında rastlanır.
Kuzey cephede Taç kapının kemerinde taş işçiliği ile oluşturulmuş zengi düğümü motifleri görülmektedir. Kemer içindeki yüzeyde yine farklı örgü motifleriyle oluşturulmuş çok kollu yıldız motifleri görülür. Kapının koyu renkli profilli mermer lento ve sövesini dıştan beyaz mermerden bir üst lento ve söve çerçevelemektedir. Bu üst lento ve sövenin içerisindeki her bir yaprak motifi içinde Fetih suresinin bir kelimesi yazılmıştır[8].
Kuzey avlu cephe yüzeyinde, asıl taçkapının yanında düzensiz olarak yerleştirilmiş kitabelerin çerçevelerinde de iyi bir taş ve mermer işçiliği dikkati çeker. Kuzey cephenin doğu köşesinden batıya doğru gidildiğinde ilk karşılaşılan kitabe; profilli kare çerçeve içerisinde, yine profilli çok kollu yıldız formunda diğer bir çerçeve içinde yer alan kitabedir. Kitabenin hemen üstünde yüzeyinde üç badem dilimi bulunan küçük konsola oturan, profilli taş saçak yer alır. Aynı yönde devam edildiğinde karşılaşılan ikinci kitabe ise profilli dış yüzeye sahip olan kırık kemerden bir niş içerisine yerleştirilen kitabedir.
Bu kitabenin yer aldığı nişin kemeri iki küçük devşirme sütuna oturmaktadır. I. İzzeddin Keykavus dönemine ait kitabenin üstünde altı kollu bir yıldız bulunmakla birlikte, yıldızın altı koluna Kelime-i Tevhid altı kelime halinde kabartma olarak yazılmıştır. Yıldız kompozisyonunun merkezinde başka bir altı kollu yıldız yer alır. Bu yönde devam edildiğinde karşılaşılan üçüncü kitabe üç dilimli kemere sahip olan bir niş içerisinde yer almaktadır. I. Alâeddin Keykubad dönemine ait kitabenin kemerinin dış yüzeyinde, farklı bir örgü kompozisyonu oluşturulmuştur[9].
Kemer nişinin iç kısmında üç dilimli kemerin formuna uygun olarak, iki yarım ve bir tam beş kollu yıldız yer alır. Yıldız kollarının ucuna, yüzeyinde bitkisel motiflerin yer aldığı mermer parçalar kakma olarak işlenmiştir. Yapının batı cephesinde bezeme unsuruna sadece bugün örülerek kapatılmış vaziyette duran kapının devşirme lento ve sövelerinde rastlanır. Bu cephede duvar örgüsü içerisinde kullanılan devşirme malzemeler üzerinde yer alan, haç motiflerinin traşlanmaması ya da parçanın diğer yüzeyinin kullanılmaması, buradaki estetik kaygıyı yansıtmaktadır. Asıl duvar dokusunu kaybeden güney cephesinde herhangi bir süsleme unsuruna rastlanmamakta, cephede yer alan 11 pencere iç mekânı aydınlatmaktadır[10].
Doğu harim ve avlu cephesi de güney cephesi gibi özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiştir. Bu cephede süsleme olarak unsuru olarak 1889’da eklenen kapının üzerindeki Abdülhamit’e ait tuğra ve kapı kemerinin kilit taşındaki alt tarafı volütlü akantus yaprağı ve iyi olmayan bir istifle yazılan kitabeyi sayabiliriz[11].
İç mekânda süslemenin odak noktası mihrap, mihrabın bulunduğu mekânı örten kubbe ve onun unsurlarıdır. Çini mihrabın niş ve kavsarası 1889 yılındaki tamirde yıkılarak yerine günümüzdeki mermer mihrap eklenmiş ve bu süreçte kenar bordürleri alçı ile tamamlanarak üzeri kalem işi ile bezenmiştir. Mihrabın kenar bordürlerinde bitkisel, geometrik süslemelerin yanı sıra yazı unsuru da kullanılmıştır. Selçuklu sülüs hattı ile yazılmış olan Ayet-el Kürsi ayetinin bulunduğu bordür diğerlerinden daha geniş tutulmuştur. Mihrabın köşeliğinde de çiçekli kûfi hat ile “Bismillahirrahmanirrahim-El mülkü lillah” yazılmıştır[12].
Osmanlı döneminde eklenen mihrabın köşeliğinde de Osmanlı sülüs hattı ile Al-i İmran suresinin 37. ayetinden “Küllema dahale aleyha zekeriyy-el mihrab sene 1307 (1889) yazılıdır. Mozaik tekniği ile yapılan mihraptaki çinilerin rengi genellikle Anadolu Selçuklu çinilerinde kullanılan patlıcan moru, firuze ve siyahtır. Kubbeye geçişi sağlayan Türk üçgenlerinde de mihrapta kullanılan renkler ile içinde farklı geometrik düzenlemeler, özellikle sekiz ve dokuz kollu yıldız motifleri kullanılmıştır. Kubbe içindeki çini kaplamadan günümüze herhangi bir şey ulaşmamıştır. Başlangıçta görülen kubbe içi sıvanarak badanalanmış ve üzerine son dönem tadilatında eklenen çeşitli kalem işleri yapılmıştır[13].
Camii minberinde, en erken tarihli kitabenin bulunması ve iki bani adının geçmesi, minberi yapı için özel kılmaktadır. Kündakâri tekniği ile yapılan minberde, kullanılan teknik geometrik formlara daha uygun olsa da geometrik yüzeylerde ki bitkisel süsleme özenli bir işçilikle gerçekleştirilmiştir. Abanoz ağacından yapılan minberin sanatçı kitabesi de bulunmaktadır[14].
Değerlendirme
Yapı genel olarak sade bir görünüme sahip olsa da Ortaçağ Konya’sında iç kalede saray yakınında bulunması, yapının o dönemdeki önemini yansıtmaktadır. Yapının günümüzde sahip olduğu plan nedeniyle, yapının ilk planı hakkında bazı görüşler öne sürülmüştür. Yapıda, kubbeli mekânın ilk inşa edilen bölüm olduğu ileri sürülmektedir.
S. Kemal Yetkin yapının inşa edildiği arazinin durumu nedeniyle kubbeli mekânı ilk inşa edilen bölüm olarak gösterirken, O. Aslanapa da ilk yapıyı Büyük Selçuklu ve Artuklu mimari geleneği ile bağdaştırarak, S. Kemal Yetkin ile aynı görüştedir. C. Esat Arseven camide ilk inşa edilen bölümün, bugünkü yapının doğusundaki mekân olduğunu belirtir. Doğan Kuban ve Haluk Karamağaralı da C. Esat Arseven ile aynı görüşte olup, Haluk Karamağaralı bir de yeniden tasarımlama çizerek doğudaki bölümün ilk inşa edilen yapı olduğu sonucuna ulaşmaktadır.
Doğan Kuban ayrıca çini sanatının Anadolu Selçukluları’ndaki gelişimini göz önüne alarak kubbeli mekândaki çinileri I. İzzeddin Keykavus ya da I. Alâeddin Keykubad dönemine tarihlendirir. Yapının bu sorunu aslında günümüzde tam olarak sonuca bağlanmış değildir. Uzun yıllar devam eden yenileme çalışmaları yapının sahip olduğu asli karakterini de yok etmiştir.
SAHİP ATA / LARENDE CAMİİ
İnşa Tarihi
|
Bani/ Baniler
|
Mimar/ Ustalar
|
Cami 656 H. (
|
Sahib-Ata aslen Konyalıdır ve mahlası Fahreddin’dir.
|
Kuzey cephenin sağındaki sebil nişinin pervazının
üzerindeki iki daire içerisinde “Amel-i
Keluk”,sol tarafındakinde ise “bin
Abdullah” yazmaktadır.
|
Konum
Camii, Larende Caddesi üzerinde ve eski Meram yolunun solundadır. Eski Konya surunun Larende kapısının karşısına rastladığı için Larende Camii olarak da adlandırılır. Sahib-Ata Camii güneyinde bulunan Hankâh dolayısıyla bazı kaynaklarda “Henergah, Energe Camii” olarak da adlandırılmıştır.
Kitabeler
Giriş kapısının üzerindeki kemerde güzel ve grift bir Selçuk sülüsü ile işlenmiş kitabe bulunmaktadır. Etrafında Fetih ve Bakara suresinden bazı ayetler de bulunan kitabeye göre yapı 656 H.(1258M.) yılında Keyhüsrev’in oğlu Keykavus ‘un zamanında Hacı Ebubekir-zade Hüseyin oğlu Sahib-Ata Fahr-ed-din Ali tarafından yaptırılmıştır. Bir külliye olarak kurgulanan eser 682H. (1283M.) yılında tamamlanmıştır.
Malzeme ve Teknik
Caminin orijinalinde ağaç direkler üzerine kurgulanmış ahşap malzemeyle inşa edilmiş bir yapı olduğu bilinmektedir.. Bugünkü yapı ise âdi taşla yapılmış ahşap ise yalnızca çatı örtüsünü taşımakta kullanılmıştır. Kesme taş ve mermer işçiliğini taç kapıda görüyoruz. Kuzey cephede taş, sırlı tuğla ve sade tuğla gelişi güzel düzenlenmiştir.
Mihrapta ise yoğun bir çini işçiliği söz konusudur, ayrıca hurda çiniler de kullanılmıştır. Minare sırsız ve sırlı tuğlanın kullanıldığı bir bölümdür. Minarenin çinili kısmı takip eden bölüm sonradan yapılmış olup ardıçtan bir hatıl kullanılmıştır. Sahip Ata Camii güçlü taş, ahşap ve çinicilik teknik bilgisinin kullanıldığı yapıların en önemlilerinden biridir.
Plan Özellikleri
İki inşa döneminde değerlendirebileceğimiz yapının orijinal planı hakkında en önemli verilere Haluk Karamağaralı’nın çalışmalarında rastlamaktayız. Bu çalışmalar doğrultusunda kuzey yönündeki çifte minareli taç kapısından girilen ve büyük bir alanı kaplayan camiyi Anadolu Selçuklularının bilinen en eski ağaç direkli camisi olarak nitelendirebiliriz Ayrıca bu yapı çifte minareli taç kapı örneklerinin Anadolu’daki en eski yapısıdır[15].
İlk caminin ortadaki daha geniş olmak üzere yedi sahınlı, mihrap önü kubbeli olduğunu ve günümüzdeki plan tipinden daha uzun olduğunu söyleyebilmekteyiz. Sonradan yapılmış olan bugünkü cami 12 ahşap direkle taşınan kare planlı bir mekân olup, üzeri çatı ile örtülüdür. İbadet mekânı mihrap duvarına dik beş sahından meydana gelmiştir. Girişin sağ ve solunda döşemeden biraz daha yüksek iki maksure bulunmaktadır. İbadet mekânının da taçkapıya doğru uzandığı sanılmaktadır. Mihrap 5.20m eninde ve 3.66m boyunda olup önemli bir bölümü de bugünkü seviyenin altındadır. Mihrap ile iki yanında yer alan yarım yıldız biçimindeki iki gömme ayağın eski yapıdan kalma olduğu düşünülmektedir. [16]
Bu gömme ayakların karşılarında da yıldız şeklinde iki ayak daha bulunmaktadır. Bu verilere göre ikisi gömme olan bu dört ayak mihrap önündeki kubbeyi taşıyan kemerlerin oturduğu ayaklardır.
Mihrabın solunda mevcut bulunan pencere Sahip Ata Türbesine, ondan sonra gelen iki kapı ise türbenin dehlizine açılmaktadır. Tek kanat olan bu kapının ilk camiden kalan bir eser olduğu kabul edilmektedir[17]. Mihrabın yanında oldukça sönük kalan bir minber bulunmaktadır. 12 ahşap direkle taşınan bugünkü kare planlı yapı mihrabı dışında çok önemli bir iç mekân özelliği taşımamaktadır.
Süsleme Komposizyonu
Kapı hücrelerini süsleyen istalaktitler, girintili hat ve nakışlar oldukça etkiliyicidir. Kemerin üzerinde güzel ve girift bir Selçuk sülüsü ile yazılmış kitabesi bulunmaktadır. Kitabenin etrafında ise Fetih suresi ve Bakara’dan bazı ayetler bulunmaktadır. Bu yazı kuşağının üzerinde ise mimarının adı yazılı daire içine işlenmiş kitabe bulunmaktadır[18].
Taçkapının iki tarafında, üstleri geometrik kabartmalarla ve başlıkları akantus yapraklarıyla bezenmiş oyma birer sütun bulunmaktadır. Sütunlardan sonra taç kapının şerit şeklinde ikişer yerde düğümlenen kabartmalı geniş çerçevesi görülmektedir. Büyük kapının iki tarafında altlı üstlü ikişer hücre bulunmaktadır. Alttakiler antik iki mermere oturup sebil olarak kullanılmıştır. Sağ bölümdeki sebil kenarlarında geniş pervaz üzerinde girift Selçuklu üslubu ile yazılmış su ile ilgili seçme ayetler bulunmaktadır. Soldakinde ise sülüs ile yazılı Besmele ve Bakara sureleri ile Kürsi ayeti aktarılmıştır. Lahitlerin üzerindeki kabartmalar ise tahribattan dolayı okunamamaktadır. Fakat lahdin olası kitabesinin sağında ve solunda birer Medusa başı, alt köşelerinde ikişer civciv, üst köşelerde ise büyük başlı iki balık görülmektedir.
Minare ise tuğla örgülü olup küpten on altı dilim halinde yükselmiştir. Küp kısmı çeşitli çinilerle renkli bir şekilde bezenmiştir. Küp kısmından sonrası ise şerefeye kadar genel olarak sade bir biçimde devam eder. Minarenin çinilerinde hâkim renk olarak mavi kullanılmıştır.
Caminin giriş kapısına geçirilen iki tahta kanat ahşap oyma sanatı için önemli örneklerdir. Caminin içerisindeki mihrap Selçuk çiniciliğinin şaheserlerinden biri olarak değerlendirilir. Mihrapta hâkim renk mavidir. Hendesi şekilli, yapraklı üç çerçeve mihrabı sarmaktadır. mukarnasın yanlarındaki üçgenlerde ve üstünde çeşitli renklerde sekizer, altışar ve üçer şuâlı çini yıldızlar görülmektedir. Çinilerde siyah, yeşil, ak ve mavi renkler kullanılmıştır.
Değerlendirme
Anadolu’daki ilk ahşap cami olması sebebiyle bir öncü görev üstlenmiştir. İlerleyen dönemlerde Beyşehir Eşrefoğlu Camii, Akşehir Ulu Camii, Afyon Ulu Camii’nde Konya ekolünün öncüsü olmuştur. İlk yapının tüm ihtişamına rağmen çıkan yangınlarla yok olması yapının orijinal tasvirini yapmamızı güçleştirmektedir. Fakat yapılan yüzey araştırmaları, sondajlar ve yangın öncesi yapının son halini gören tanıklıkların anlatımıyla geçmişe doğru bir projeksiyon yapabilmekteyiz. Bugün yalnız bir tanesi ayakta kalabilmiş çifte minareli taçkapısı Anadolu Selçuklu sanatı ve zanaatı ile tanımlama yapmamızı sağlamaktadır. Ayrıca bu yapı çifte minareli taç kapı örneklerinin Anadolu’daki en eski yapısıdır. Yapıdaki çini kullanımı, banisinin ve Selçuklu başkenti Konya’da inşa ettirilen yapılar arasında önem arz ettiğinin göstergesi kabul edilebilir.
AKŞEHİR ULU CAMİİ
İnşa Tarihi
|
Bani/ Baniler
|
Mimar/ Ustalar
|
Minare kaidesindeki kitabede H. 610/M. 1213 tarihi
yazmaktadır, buna göre caminin 1213 tarihinde ya da birkaç yıl önce inşa
edildiği kabul edilir.
|
Banisi, Ebu Sait İbrahim bin el-hac Necmeddin’dir
|
-
|
Konum
Akşehir ilçe merkezinde, Ahi Celal Mahallesi’nde, Ulu Cami Caddesi ile Kalaycı Sokağı’nın kesiştiği köşede yer alır.
Kitabe
Minare kaidesindeki kitabede H. 610/M. 1213 tarihi yazmaktadır, buna göre caminin 1213 tarihinde ya da birkaç yıl önce inşa edildiği kabul edilir.
Malzeme ve Teknik
Yapının inşaatında tuğla ve moloz taşın yanı sıra, az miktarda devşirme malzeme kullanılmıştır.
Plan Özellikleri
Dikdörtgen planlı cami, asimetrik avlulu ve bir son cemaat yerine sahiptir. Caminin biri doğuda ikisi kuzeyde bulunan üç giriş açıklığından geçilir. Harime geçişi sağlayan kuzey açıklığının önünde son cemaat yeri bulunmaktadır. Burası bugünkü şeklini 1960-61[19] ve 1998 onarımlarında almıştır, dışa camekanla açılır. Harim, birbirine sivri kemerlerle ve gergilerle bağlanan kare, dikdörtgen, altıgen ve silindirik ayaklı mihrap duvarına dik uzanan yedi sahına ayrılmıştır. Mihrap önünde iki sahın genişliğinde piramidal mihrap önü kubbesi bulunur, kubbeye geçişler pandantiflerle sağlanmıştır.
Kubbe kasnağındaki sekiz açıklıktan bugün sadece dördü kalmıştır, diğerleri kapatılmıştır. Harimin güney batı köşesinde iki sahın birleşerek tek sahın halini almıştır. Sahınların üzeri düz ahşap tavanla örtülüdür. Harimin doğu ve batı duvarlarında üç, kuzey duvarında beş pencere bulunur.
Süsleme Kompozisyonu
Yapıdaki süslemeler, çini mozaik ile bezeli harim mihrabı, son cemaat yerindeki dış mihrap ve minarenin sekizgen kesitli kaidesinde toplanmıştır. Mihrap önü kubbesinin iç yüzüne boya ile yapılan bitkisel örnekli süslemeler ve dini içerikli yazılar yakın tarihte yapılmıştır. Minaredeki süslemeler, sekizgen kesitli pabucun her bir yüzeyinde sivri kemerli çökertmeler içerisinde bulunur. Tuğla ve sırlı tuğla ve çini plakalar kullanılmıştır.
Mihrap, alçı ile inşa edilmiş, çini mozaik ile bezelidir. Firuze ve mor renklerle sadece geometrik süslemenin kullanıldığı erken bir üsluba işaret eder. Yalnız çini mukarnasların altında bozuk bir nesihle “Allah” “Allahuekber” tekrarlanmıştır[20]. Son yılarda yapıldığı tahmin edilen ahşap minberin herhangi bir özeliği yoktur.
Değerlendirme
Akşehir Ulu Camii, boyuna planlı camiler grubuna girmektedir. Minare, mihrap ve taç kapı Selçuklu mimarisinin özgün geleneğini sürdürdüğü gibi günümüze gelen mozaikleri de Selçuklu mozaik sanatının dikkati çeken örnekleri arasındadır. Konya Alaaddin Camii’nde görülen planın başka bir varyasyonu burada karşımıza çıkmaktadır. Orijinalinde minareye kadar uzanan harim, avluya giriş açıklığının cadde yönünde uzun tutulması ileride Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde karşımıza çıkacaktır.
BEYŞEHİR EŞREFOĞLU CAMİİ
İnşa Tarihi
|
Bani/ Baniler
|
Mimar/ Ustalar
|
H.696 M.1297
|
Seyfettin Süleyman Bey
|
-
|
Konum
Camii, Beyşehir Gölü’nün 100m kuzeyinde, şehrin ilk kurulduğu yer olan ve hâlâ aynı isimle anılan İçerişehir Mahallesindedir
Kitabe
Yapının yapımı hakkında iki görüş vardır, birincisi; eski bir vakıf kaydına dayandırılarak H.556–557/M.1161–1162 yılları arasında Büyük Selçuklu Sultanı Sancar beyin yaptırdığı, Eşrefoğlu Süleyman Bey(M.1268) zamanında onarım gördüğüdür. İkinci görüş Seyfeddin Süleyman Bey’in M.1296–1297 yıllarında yaptırmış olduğudur[21].
Malzeme ve Teknik
Düzgün kesme taş, tuğla, çini, ahşap ve devşirme malzeme kullanılmıştır.
Plan ve Özellikleri
Kuzey-güney doğrultusunda uzanan caminin kuzey ve doğu dik kesişmeyip, köşenin kesilerek bir kenar daha ilave edilmek suretiyle beş cepheli olarak düzenlenmiştir. Cephenin böyle çarpık yapılmasının sebebi cami inşası sırasında bir yolun buradan geçtiğidir. Anadolu’da ahşap direkler üzerine oturan, düz ahşap tavanlı camilerin günümüze ulaşabilenlerinin en büyüğüdür. Taç kapı çarpık cephenin kuzey duvarı ile kesiştiği köşededir. Sağında, altta bir su tesisi ve bunun üstünde yükselen minareye bitişiktir. Mihraba dik uzanan yedi sahından meydana gelen harim, mihrap önü kubbesi ile örtülmüştür.
Süsleme Kompozisyonu
Eşrefoğlu Camii’nin en ilgi çekici yanı, iç mekânıdır. Dışta taş işçiliği, çarpık cephe ve minaredeki tuğla göze çarparken, içte ahşap, çinicilik, kalem süslemeleri, sırlı tuğla, bey (sultan) mahfili, müezzin mahfili, çilehane, iç avlu (karlık), itikaf mahalleri, çinili geçit (iç kapı), dehlizler, alçı, kündekâri tekniği ile yapılmış minber, kargir kubbe gibi birçok özellik göze çarpar.
Taş İşlemeler, taç kapıda, yan kapılarda, sebil, minare ve kütüphane cephesinde kullanılmıştır. Taç kapıda zeminden bir metre kadar yükseklikten başlayarak, üst ve yanlarda dolaşan bordürlerle rozetlerde kullanılan bütün motifler bitkiseldir. Üst köşelere bitkisel bezemeli rozetler işlenmiştir.
Tuğla, minare gövdesinde, harime açılan çinili iç kapının kemer ve cephesinde, mihrap önü kubbesiyle geçiş elemanları ve kemerlerde kullanılmıştır. Minare ile kubbeyi taşıyan kemerlerde sade örgü elemanı, iç kapıyla kubbe ve geçişlerde ise hem örgü, hem de dekoratif olarak dizilmiş, aralarına yerleştirilen çinilerle bütünlük oluşturmuştur.
Çini süslemeler, caminin iç kapısı ile cephesinde, mihrapta, önündeki kubbe ile geçiş elemanlarında bazen kabartma olarak, bazen kazılarak uygulanmış, plaka çinilerin yanı sıra “mozaik tekniğine” daha çok yer verilmiştir. Çinili kapı adıyla söylenen giriş, yapının da en zengin bölümlerindendir. Mozaik çini kaplı ve sivri kemerli açıklığın genişliği 1.53m. yüksekliği 2.55m. olup, etrafı farklı desen ve bordürlerle dikdörtgen çerçeve içine alınmıştır. Dış bordür yan yana ve karşılıklı sıralanan çokgenlerin kesiştiği geometrik şeritlerin arasında kalan boşluklar firuze ve patlıcan moru çinilerle doldurulmuştur. Üstte yapının inşa tarihini belgeleyen kitabe vardır[22]. Yerinden sökülerek çalınan çinilerin yerine boyama tekniğiyle taklit desenler yapılmıştır.
Mihrap, geometrik ve bitkisel süsleme eşit oranda kullanılmıştır. Üçüncü bordürdeki yarım onikigenlerden oluşan geometrik örgü sistemi camiinin çinili girişi ile tavanda da tekrar edilmiştir. Dikdörtgen nişin ön ve yan yüzlerinde merkezden çıkarak bir ışın demeti gibi dağılan çok kollu yıldızlar birbirlerine ince şeritlerle bağlanarak adeta gökyüzünü sembolize ederler. Tavanda kalemişi süsleme vardır. Çinilerde mavi, kahverengi, siyah, firuze, gök rengi ve beyaz renkler kullanılmıştır.
Mihrapta yaklaşık olarak zeminden 1–1,5 m. yüksekliğe kadar olan kısımlardaki çinileri yerinden sökülerek yok edilmiştir. Onarımlar sırasında çinilerin yerine alçı sıva uygulaması yapılmıştır. Alçı üzerine boyama tekniği ile çinilerin motifleri ve renkleri taklit edilmeye çalışılmıştır[23].
Mihrap önü kubbesi, yüzeyi hem örgü ve hem de dekoratif olarak kullanılan tuğlaların arasına yerleştirilen küçük kare çinilerle, içte altı, dışta on iki kollu yıldız kompozisyonları ile tezyin edilmiştir. Mihrap önü kubbesi tuğla mozaik bezemeli olup, kubbe kasnağında kesme çini mozaik tekniğiyle sülüs bir yazı kuşağı dolaşır. Kubbenin göbeğinde kufi yazıdan oluşmuş beş köşeli dekoratif bir yazı vardır. Çinilerle tuğla araları ayrıca firuze renkli çinilerle derzlenmiş, tuğla yüzeyleri ise şeffaf olarak sırlanmıştır. Tepedeki rozetin içine mozaik tekniği ile yerleştirilen beş kollu yıldızla, Muhammed ve dört halifenin yazıldığı kufi yazılı kompozisyon yapılmıştır[24].
Ahşap süsleme; taç kapıda, kapı kanatlarında, pencere kapaklarında, son cemaat mahalli ile harimi ayıran şebekelerde, mihrap önünü ayıran parmaklıklarda, “karlık” korkuluğunda, müezzin, bey ve kadınlar mahfilinde, sütun başlıklarında, minberde, ana ve tali kirişlerde, konsollarda ahşap süslemeler, “kündekâri”, “eğri kesim”, “kakma”, “ajur” ve “kalemişi” teknikleriyle kullanılmıştır[25].
Sütunlar ve Tavanlar, kalem işi süslemelerle bezenmiştir. Sütunların başlıklarını oluşturan mukarnas parçalar küçük hücreler şeklinde oyulmuş ve içleri bitkisel motiflerle işlenmiştir. Orta sahın tavanının iki yanındaki ana kirişlerin dış yüzeyinde küçük panolar içine oyulan içleri nakışlı kemerli hücrecikler ışık-gölge oyunlarıyla yüzeye hareketlilik getirmiştir. Camide tavan kirişleri ve konsolların araları geometrik yıldız motiflerinden çok renkli, ince kalem işleri ile süslüdür. Mukarnas başlıkların bazılarında da kalem işi süslemeler vardır. Ahşap sütun başlıkları istelaktitlidir. Ahşap üzerindeki nakışların her birisinde ayrı bir desen ve renk kullanılmıştır[26].
Değerlendirme
Selçuklu sanatının en önemli ahşap eserlerinden birisi olan Beyşehir Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii’nde, geleneksel yapı malzemelerinde yanlış onarımların yapıldığı, anıtsal taç kapısı, eşsiz mihrap ve minberi, üstün ağaç ve çini işçiliğiyle Türk sanat müzesi niteliğinde olan tarihî eserin bilinçsizce restore edildiği görülmüştür.
Zengin taş ve çini süslemelerin yanı sıra ahşap destek ve tavan sistemindeki işleme ve nakışlarıyla görenleri büyüleyen eser, sadece Anadolu’nun değil, İslam mimarisinin de nadide örneklerinden birisidir. Bu çok nadide ahşap eserler, inşaat boyar gibi sentetik boyayla boyanmıştır.
Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii’nde geleneksel yapı malzemelerindeki onarımların aslına uygun yapılmadığı, tarihi yapının onarımlarında orijinal durumlarının dikkate alınmadığı, işçilik, malzeme ve uygulama hatalarının olduğu ortaya çıkmıştır. Selçuklu çinilerinin yok olması önlenmeli, duvarlardan sökülen çinilerin yerine yapılan alçı kaplamalar ve boyama teknikleri yerine orijinal çinilere yakın çiniler üretilip onarımları yapılmalıdır. Kapı, pencere ve kündekâri tekniğindeki minberden ahşap parçaların sökülmesi önlenmelidir. Onarımları aslına uygun yapılmalıdır.
MESUT ÇELİK
[1] Zeki Oral, “Konya
Alaüd-din Cami ve Türbeleri”, Yıllık
Araştırmalar Dergisi I, 45–62, 1956
[2] Remzi Duran, “Konya
Alâeddin Camisi Kitabeleri”, Anadolu
Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Ankara, 2006, s.23–29
[3] Zeki Oral, a.g.e., s.45-62.
İ. Hakkı Konyalı, Abideleri ve
Kitabeleri İle Konya Tarihi, Konya,1997 s.34
[4] İ.Hakkı Konyalı, a.g.e. aynı sayfa, Zafer Bayburtluğlu, Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Erzurum, 1993, s. 40
[5] Zafer Bayburtluoğlu, a.g.e.
aynı sayfa
[6] Zeki Oral, a.g.e., aynı sayfa.
[7] Remzi Duran, a.g.e. s.32, Oktay Aslanapa, Anadolu’da İlk Türk Mimarisi Başlangıç ve
Gelişmesi, Ankara, 2007, s.31.
Neslihan Asutay, “Konya Alaaddin Camisi Yapı Evreleri Üzerine Düşünceler”, METU/JFA 2006/2, (23/2), s.113–122
[8] Doğan Kuban, Selçuklu
Çağında Anadolu Sanatı, İstanbul, 2002 s.245, Zekeriya Şimşir, “Konya’daki
Selçuklu Çini Dekorasyonunda Kufi ve Ma’liki Yazı”, I.Uluslararası Selçuklu
Kültür ve Medeniyeti Kongresi Bildirileri 11–13 Ekim 2000, C .II, Konya, 2001. s.311
[9] İ.Hakkı Konyalı, a.g.e. aynı sayfa
[10] Oluş Arık, “Anadolu
Selçuklu ve Beylikler Dönemi Dini ve Kamusal Yapılarında Çini”, Anadolu Toprağının Hazinesi Çini Selçuklu
ve Beylikler Çağı Çinileri, İstanbul, 2007, s.55- 56.
[11] İ.Hakkı Konyalı, a.g.e. s.42
[12] Zekeriya Şimşir,
a.g.e. s.318, Oluş Arık, a.g.e. s.56
[13] Zekeriya Şimşir,
a.g.e. s.331
[14] Zafer Bayburtluğlu, a.g.e, s. 40
[15] A.Yavaş, Anadolu Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahreddin
Ali’nin Mimari Eserleri, Ankara 2007, s.93. M. Ferit, M. Mesut, Selçuk Veziri Sahip Ata İle Oğullarının
Hayat ve Eserleri, İstanbul, 1934, s.47.
[16] Mahmut Akok, “Konya’da Sahib-Ata Hanikâh,
Camiinin Röleve ve Mimarisi”, Türk
Arkeoloji Dergisi, XIX/2 (1970), Ankara 1972, s. 5–38; Haluk Karamağaralı,
“Sâhib Atâ Câmii’nin Restitüsyonu Hakkında Bir Deneme”, Röleve ve Restorasyon Dergisi, s. 3, Ankara 1982, s. 49–75
[17] İ. Hakkı Konyalı, a.g. e.
s.194
[18] Haluk Karamağaralı, a.g.e. s. 49–75
[19] Yekta Demiralp, a.g.e. s.65
[20] Yekta Demiralp, a.g.e. s.67
[21] Yaşar Erdemir, Beyşehir Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii ve
Külliyesi, Beyşehir, 1999, s.16
[22] Yaşar Erdemir, a.g.e.
s.56
[23] Yaşar Erdemir, a.g.e. 67
[24] Yaşar Erdemir, a.g.e.
aynı sayfa
[25]İbrahim Unutulmaz
“Beyşehir’de Ahşap Direkli Eşrefoğlu Süleyman Bey Camisi”, Tarih ve Toplum
Dergisi, S:47, İstanbul, 1987.s.67
[26]Zeki Oral, “Anadolu’da
Sanat Değeri Olan, Ahşap Minberler, Kitabeleri ve Tarihçeleri”, Vakıflar
Dergisi, No: 5, 1962. s.34