TÜRK DÖNEMİNDE İZMİR / IZMIR IN TURKISH PERIOD

XVI. yüzyıl başlarına kadar İzmir’in nüfus dağılımında büyük bir değişim olmadı. Türkler genellikle Kadifekale eteklerinde, gayri müslimler ise, daha çok kıyı kesiminde yoğunlaşmışlardı. Tüm Akdeniz havzasında XVI. yüzyılda görülen nüfus artışı, İzmir’de de yaşanmıştı.

Nüfus artışının başladığı XVI. yüzyılın ilk yıllarından itibaren Türkler, tepedeki yerleşim alanlarından aşağıya yönelerek, yukarı kale ile aşağı kale arasında yerleşim kuşağı oluşturdular. Bu kuşakta; Faikpaşa, Selatinzade Mescidi, Hanbey (Pazar) ve Liman isimlerini taşıyan dört mahalle bulunmaktaydı ki, bu mahalleler, gelişmeye başlayan kentin merkezini oluşturuyordu. Belirtilenler dışında Rum nüfusun oturduğu bir mahalle daha bulunuyordu[1]. 

XVI. yüzyıl boyunca artan nüfusa bağlı olarak, şehrin fiziksel yapısının büyüdüğü anlaşılıyor. Çünkü yüzyılın son çeyreğine girerken üç yeni mahallenin daha kurulduğu görülmektedir. Bunlar Ali çavuş, Yazıcı ve Şeyhler mahalleleridir. Bu mahallelerde oturanların sayısı da, belirtildiği üzere XVI. yüzyıl boyunca artış göstermiştir. 1528 yılında İzmir şehri toplam 225 haneden oluşuyordu. Fakat belirtilen hanelerin ellisi İzmir içinde yaşamıyor, şehrin hemen dışındaki bir köyde oturuyorlardı. Boynuzsekisi denilen bu yerleşme sadece idari açıdan İzmir’e bağlı olup, kent mekânı içinde yer almıyordu[2].

1575 yılında yapılan sayımlarda ise, İzmir’deki hane sayısının 307’ye yükseldiği görülmektedir. Yaklaşık elli yıllık bir zaman diliminde izlenen bu nüfus artışı, belirtildiği üzere üç yeni mahallenin doğmasına zemin hazırlamıştı. İzmir’in nüfusunun büyümesini sağlayan unsurların başında doğal artış gelmekle birlikte, yeni fethedilen Sakız adasından İzmir’e ulaşan göçün de, nüfusu artıran etkenler arasında sayılması gerekmektedir[3].

Nüfusun artışıyla birlikte, İzmir’in niteliği de değişmeye başlamıştı. Adalardan gelenler tarımla değil ticaretle uğraşıyor, buna bağlı olarak da, İzmir yavaş-yavaş bir pazar kentine dönüşüyordu. İzmir, köylü yaşamından ve tarımsal karakterinden uzaklaşıyordu. XVI. yüzyılın son çeyreğinden itibaren İzmir limanı, hem İstanbul’a mal sevk edilen hem de dış satımın söz konusu olduğu bir özellik gösteriyordu[4]. 

1.1. Dini Yapılar 
İzmir bulunduğu konum itibariyle dinlerin kavşak noktası haline gelmiştir. Şehrin Türklerin eline geçmesiyle birlikte, gayri Müslimler şehirden ayrılmamış, yaşamlarına devam etmiştir. Şehirde Türklerden hariç, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler yaşamaktadırlar. Gayri Müslimlerin de şehirde imar çalışmaları göze çarpmaktadır. Bugün günümüze ulaşmış kiliseler, sinagoglar ve havralar bulunmaktadır, günümüze ulaşamayan dini yapılarda 1922’de çıkan yangın nedeniyle yok olmuşlardır. Müslümanların yaşadığı bölgede yoğunlaşan camiler bugün Kemeraltı bölgesi olarak adlandırılan yerde yoğunlaşmıştır. Çoğu birçok mekândan oluşan yapılar birliğinden oluşmaktadır. 

1.1.1. Camiler
1597–1598 yılları arasında Molla Yakup tarafından yaptırılan merkezi bir plan şemasına sahip olan Hisar Camii, enine dikdörtgen planlıdır ve önünde üzeri kubbeyle örtülü yedi gözlü son cemaat yeri ile, caminin kuzeybatı köşesindeki minare kuzeydeki avlu içinde üç çeşme, kütüphane, muvakkithane ve avlu dışındaki şadırvandan oluşan kompleks bir yapıdır[5].

Evliya Çelebi’nin bahsettiği kitabeye göre, 1046 H./1636–37 M. tarihinde Bıyıklıoğlu Mahmut tarafından Şadırvanaltı Camii, fevkani bir kuruluşta inşa edilmiş olup, çeşme, şadırvan, kütüphane, muvakkithane ve altında kapalı çarşı şeklinde yer alan dükkanlarla birlikte kompleks bir yapı oluşturur[6]. Kare planlı harim mekanını sekizgen kasnak üzerinde yükselen merkezi bir kubbe örtmektedir. Merkezi kubbeye geçişler tromplarla sağlanmıştır ve merkezi kubbeyi U şeklinde çeviren bir mahfil katı bulunur.

Kemeraltı Camii, Vakfiye kayıtlarına göre cami 1671 tarihinde ayandan Yusuf Çavuşzade Ahmet Ağa tarafından yaptırılmış olup fevkani kuruluşta ve yanında dört odalı bir medrese ile müezzin odalarına sahiptir[7]. Sebil, çeşme, kütüphane gibi birimleri bünyesinde toplayan kompleks bir yapıdır. Cami, boyuna dikdörtgen planlı olup, mihrap önünde sekizgen bir kasnağa oturan büyük bir kubbe ile camiye onarım sırasında eklendiği belirtilen iki sahınlı harimden meydana gelir. 

Kestanepazarı Camii, vakfiye kayıtlarına göre Baruthane-i Amire Nazırı Eminzade Hacı Ahmet Ağa tarafından Kızıl İbrahim Mescidi yerinde yeniden yapılmıştır. Camii, bugünkü görünümünü 19.yy ortalarında geçirdiği büyük bir yangın sonucu yeniden inşa edilerek almıştır[8]. Fevkani bir kuruluşta inşa edilmiş olan camii, alt katında dükkan ve depolar, avlunun batısında kuran kursuna ait iki bina ve avlu dışında yapıdan bağımsız bir şadırvanın yer aldığı birimlerden oluşur. Yüksek bir platformda inşa edilen merkezi haç planlı kilise şemasına sahip camide kare planlı harim, dokuz üniteye ayrılmıştır. 

Yalı Camii, medrese olarak inşa ettirilmiş. 20.yy başında medrese yıkılmış 1917 yılında İzmir Valisi Rahmi Bey tadilat ettirilmiş. I. Ulusal Mimarlık modasından etkilenmiştir[9]. Tek kubbeyle örtülü, sekizgen planlı bir harim sahiptir. Sekizgen köşelerin kuzey bölümünde minare yer almaktadır. 

1.1.2. Kiliseler ve Sinagoglar
1630 yılında İzmir Piskoposu; St. Polycarp’a ithaf edilen St.Policarp Kilisesi, 1680, 1775’te onarım geçirmiştir. Üç nefli bazilikal kurguya ibadet mekânı bulunmaktadır. Bema kesimi kubbelidir. Batı cephesinin güney ucunda sekizgen gövdeli çan kulesi dikkat çeker. Santa Maria Katolik Kilisesi, 1689 yılında inşa edilmiştir[10]. Kilise doğu-batı doğrultusunda tek nefli bazilikal plana sahiptir. Doğuda üç birimli nartex, batıda sekiz dilimli ve fenere sahip kubbe ile örtülü bema bulunmaktadır. Üzeri beşik çatı ile örtülüdür. 1625 yılında İngilizler ve Levant şirketinde çalışanlar için inşa edilen St. John Kilisesi, 1896 yılında Cebelitarık Piskoposluğuna bağlanmıştır[11]. Tek nefli bazilikal kurguya sahiptir. 

Signora Sinagogu 16.yüzyıl başlarında yapıldığı düşünülen fakat yapı hakkında fazla bilgiye ulaşamamıştır. 1841’de yangında harap olmuş, Yeruşalmi ailesi tarafından onarılmıştır. Şalom Sinagogu, 1610 yılında inşa edilmiştir[12]. Yapıya küçük bir bahçeden girilmektedir. İlk yapıldığı yıllarda merkezi planlı olarak inşa edilen bu yapı daha sonraki yıllarda merkezi planı kilise tarzı planlama olan lineer plan şemasına dönüştürülmüştür. Zemin ve tavan döşemeleri ahşap olup, yapının çatısı ahşap bir yapıdır.

1. 2. Resmi Yapılar 
Vilayet Konağı 19. Yüzyıldan itibaren oluştuğu bilinen Konak ve çevresindeki kamusal mekânın başlangıcı İzmir’in ünlü ayan ailesi Katipoğulları’na uzanmaktadır. 18.yüzyılın başından itibaren varlığı kaynaklarda belirtilen aile, yüzyıl içinde giderek güçlenmiş ve İzmir’in yönetiminde en etkili odaklardan birisi olmuştur. Konak meydanı olarak bilinen meydana adını veren yapı, Katipoğlu ailesinin konağıdır. Konağın arka tarafında küçük bir Türk Mezarlığı olan Sulu Mezarlık, meydanın denize doğru ucunda ise Yalı Cami yer almaktadır. Hükümet konağı, mimari özelliğinden çok, Kurtuluş savaşındaki ve İzmir’in kurtuluşundaki yeri ile önemli tarihi bir yapıdır. 1970 yılında yanan konak, 1980’den sonra orijinaline yakın tekrar inşa edilmiştir[13]. 

1926 yılında Kazım Dirik’in isteği üzerine yapılan Devlet Tiyatrosu, I. Ulusal Mimarlık dönemi üslubunda yapılan binanın mimarı Necmettin Emre’dir. 1972’de Türkocağı, 1932’de Halkevi olarak kullanışmış, 1957 yılında Sabri Süphandağı’nın girişimi ile Devlet tiyatro sahnesi şekline dönüştürülmüştür . 

Milli Kütüphane, İttihat ve Terakki Fırkası’nın çabalarıyla 1912 yılında, kültürlü Türk gençlerinin yetiştirilmesi amacıyla Salepçizade Konağının selamlık bölümünde hizmete girmiş, 1922’de günümüze ulaşan yapının inşasına başlanmış 1933 yılında tamamlanmıştır. Mimar Tahsin Sermet Bey tarafından Neo-klasik tarzda hazırlanmıştır. 1980’den sonra Devlet Opera ve Balesi’ne verilmiştir. 

İzmir’in ilk Müslüman hastanesi olarak 1851 yılında kurulmuştur. Zaman içinde yetersiz hale gelen hastaneye 1897 ve 1903 yıllarında eklemeler yapılmış, bugün Kadın Doğumevi olarak kullanılmaktadır (Resim 15). Günümüzde Etnografya Müzesi olarak kullanılan yapı; 1831 yılında vebalılar için St. Rock hastanesi olarak inşa edilmiştir. Neo-klasik özelliklere sahip yapıda Bizans mimarisinin etkileri de görülmektedir[14] (Resim 16). Eski Gümrük Binası (Konak Pier), 1854 yılında tamamlanan yapı, taş söveleri, çatı parapeti ve bina aksındaki süslemeleri, dairesel yontulmuş köşe taşlarıyla özenli bir cepheye sahiptir. Tek katılı olarak inşa edilen yapıya 1860 ve 1900’lerin başında eklemeler yapılmıştır[15]. 

19. yüzyılda Avrupalıların İzmir limanı ile ard alanı arasındaki ticareti kolaylaştırmak için giriştikleri demiryolu yatırımının bir parçası olan Basmane Tren Garı. 1856’da İzmir- Aydın hattı imtiyazının İngilizlere verilmesiyle yapımına başlanan tren garı plan çözümünde işlevselci anlayış, cephelerde ise alınlık, plaster, kesme taş vb. öğelerinde kullanıldığı Batılı tarzda inşa edilmiştir. Üç bölümlü, simetrik ve ana girişin yer aldığı orta bölüm yüksek tutulmuş, kırma çatı ile örtülmüştür. Yapı programında bekleme salonu, peronlar, idari ofisler gibi birimlerin yanı sıra yatakhane ve atölyelerde bulunmaktadır[16]. 

Basmane Polis Karakolu; 1914 yılında dönemin valisi Rahmi Bey tarafından yaptırılmıştır. Yığma tekniğinde yapılan binada batılı ve oryantalist üsluplar bir arada kullanılmıştır. Bu özellileri en çok yapının giriş cephesinde görmek mümkündür. Simetrinin hâkim olan cephede giriş açıklığı vurgulanmış, iki yanında yer alan sivri kemerli çift pencereler de yapıya hareket kazandırmıştır. Cephe üstte üçgen bir alınlıkla son bulmakta ve alınlığın ortasında at nalı kemerli üç açıklık dikkati çekmektedir. Bu kemerli açıklıklar cephedeki diğer açıklıklara göre dar ve alçak tutulmuştur. Yapıda Bursa kemeri, süslemeli konsollar Osmanlı geleneğinde yapılmıştır[17]. 

1878 yılında İzmir ekonomisini güçlendirmek amacıyla yapılan Pasaport İskelesi, kuzey mendireğinde karantina, fenerler, posta ve telgraf idaresi ile Pasaport ve balıkhane binaları, batı mendireğinde gemiler için kömür depoları, güney mendireği üzerinde de gümrük depoları olarak inşa edilmiştir. Köşe ve söveleri taştan, kirişleri demirden ve diğer kısımları tuğladan yapılmış kâgir bir yapıdır. 1922 yılında İzmir yangınıyla yanmış harap olmuştur. 1923 yılında tekrar yapımına başlanmış 1926 yılında tamamlanmıştır[18] 

Meydan Saat Kulesi, Sultan II. Abdülhamit in tahta çıkışının 25. yılında eski sadrazamlardan ve İzmir Valisi Kıbrıslı Kamil Paşa tarafından H.1307 (M.1901) tarihinde yaptırılmıştır[19]. Saat Kulesinin kaidesi beyaz mermerden, diğer bölümleri kesme taştan yapılmıştır. Dört basamaklı, haç biçiminde bir platform üzerinde 25 m. yüksekliğinde, sekizgen kaideli ve dört katlı bir yapıdır. Buradaki sekizgenin dar kenarlarında dörder küçük sütun üzerine oturan sebillere yer verilmiştir. Bu sebiller at nalı kemerli olup, baldaken biçimindedir. 

1. 3. Ticaret Yapıları
Anadolu’da Osmanlı İmparatorluğu döneminde ticaret yolları üzerindeki menzil kervansaraylarının yanı sıra şehir içlerinde de hanların yapıldığı bilinmektedir[20]. “Şehir hanı” ya da “şehir-içi hanı” şeklinde adlandırılan bu yapılar, menzil hanlarından farklı olarak kervanların yol gereksinmelerine yönelik değildir. Ayrıca bunlar plan bakımından da diğerlerinden ayrılır. 

Çoğunlukla revaklı bir avlunun dört yanına dizilmiş, bir veya çok katlı düzen içerisinde tüccarlara mahsus odalar, depolar ve ahırlardan oluşan bu binaların avlularında bir şadırvan, kimi zamanda Anadolu Selçuklu kervansaraylarını hatırlatan köşk-mescit bulunabilmektedir. İzmir’de bulunan şehir-içi hanları avlulu hanlar ve avlusuz hanlar olma üzere iki ana grupta toplanmaktadır. 

Avlulu hanlar genel bir anlatımla simetrik veya asimetrik planlı avlu/avluları çevreleyen mekânlardan oluşmaktadır. Avlu cepheleri tek katlı olabildiği gibi çok katlı olan hanlarda bulunmaktadır. Revaklı ya da revaksız olabilmektedir. Bir katlı avlulu hanlara XVII. Yüzyılın ilk yarısında inşa edilen Sulu Han’ı örnek verebiliriz. Aslında tek katlı olup, giriş cepheleri iki katlı inşa edilen, bu nedenle bir katlı hanların bir çeşit düzenlemesi olarak karşımıza çıkan Girit Hanı(XVIII. Yüzyıl) ve Arap Hanı (XIX. Yüzyıl ikinci yarısı) kısmen iki katlı avlulu hanlar grubuna girmektedir. 1744 yılında inşa edilen Kızlarağası Hanı, iki katlı ve avlulu bir plana sahiptir[21]. 

Avlusuz hanlar, iki başlık altında toplanabilir. Bağımsız hanlar ve Arasta benzeri plana sahip hanlar şeklinde; bir koridor ile bu koridorun iki yanına sıralanan mekânlardan oluşan dikdörtgen planlı eserlerdir. Bu grup planın; Esir Hanı( XVIII. yüzyıl sonu), Abdurrahman Hanı (1802), Çakaloğlu Hanı (1805), Musevit Hanı (XIX. yüzyıl başı), Cambaz Hanı (XIX. yüzyıl ikinci yarısı) uygulandığını görmekteyiz[22].Bağımsız hanlar olarak adlandırılan plan türünde hanlar, günümüze ulaşamamıştır.

1. 4. Bayındırlık Yapıları 

1. 4. 1. Hamamlar
İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ndeki eski eser fişlerinde, İzmir merkezde kayıtlı bulunan hamamlar; Kıllıoğlu Hacı İbrahim Vakfı Hamamı, Saçmacı Hamamı, İstanköy Hamamı, Basmane Hamamı, Yeşildirek Hamamı, Karakadı Hamamı, Çivici Hamamı ve Müftü Hamamı’dır. 

Çukur Hamam, Karakadı Hamam, Basmane Hamamı, İstanköy Hamamı, Çivici Hamamı, Yeşildirek Hamamı’nın XVII. yüzyılda veya yakın bir tarihte inşa edildiği kaynaklarda belirtilmektedir[23]. 

Semavi Eyice’nin hamamlar hakkında yaptığı çalışmadan esinlenerek İzmir Hamamları’nı; “Sıcaklığı Tek Mekândan Oluşan, Halvet Hücresi Olmayan Hamamlar”, “Kare Bir Sıcaklık Etrafında Sıralanan Halvet Hücreli Hamamlar”, “Dikdörtgen Şekilli Sıcaklığa Sahip, Çifte Halvetli Hamamlar” ve “Orta Kubbeli, Dört Eyvanlı, Köşe Halvetli Hamamlar olarak sıralayabiliriz[24]. 

Hamamlarda genel olarak inşa malzemesi kabayonu taştır. Ancak tuğla kırıklarıyla beslenmiş kabayonu taş malzemenin kullanıldığı örnekte bulunmaktadır.(Namazgâh Hamamı)

Mimari unsur ayrıntılarına bakacak olursak, soyunmalık kısmı kâgir bir kubbe ile örtülmüş veya ortası fenerli ahşap bir tavanla örtülmüştür. (Basmane Hamamı, Çivici Hamamı). Soyunmalık ve sıcaklık bölümleri arasında geçiş mekânı olan ılık, farklı şemalarda inşa edilebilmektedir. Çukur Hamam’da kare planlı ılıklık çapraz tonoz ile örtülüdür. Tevfik Paşa Hamamı’nda ise kare planlı ılıklık aynalı manastır tonozuyla örtülmüştür. Ali Bey ve Karakadı hamamlarında örtünün kubbe olduğu göze çarpmaktadır. 

Hamamlarda önemli mekânlardan biri olan sıcaklık bölümü çok çeşitli şekillerde inşa edilebilmektedir. İzmir Hamamları’nda genel olarak karşımıza çıkan sıcaklık mekân şeması, kara planlı ve kubbelidir. (Basmane, Karakadı, Çivici, Saçmacı Hamamları). Halvet hücreleri Ali Bey, Tevfik Paşa, Karakadı, Namazgâh ve Yeşildirek Hamamı’nda bulunmaktadır. Eş büyüklükte olan havle hücreleri, aynalı manastır tonozuyla örtülmüştür. 

İzmir Hamamları’nın bazılarında soyunmalık mekânları, Batılılaşma Dönemi özellikleri gösteren alçı süslemelere sahiptir. Saçmacı Hamamı’nda soyunmalık mekânının üst örtüsü, kalıplama tekniği ile yapılmış alçı süslemelere sahiptir. İstanköy Hamamı’nda ise, soyunmalık mekânına açılan yan mekânın tavan ve pencere alınlıklarında, yine kalıplama tekniğiyle yapılmış alçı süslemeler yer almaktadır. Tevfik Paşa Hamamı’nın soyunmalık mekânını örten fenerin merkezinde düzgün sekizgen içine alınmış daire şekilli bir gül bezek bulunmaktadır. 

Genel olarak mimari özelliklerini belirtmeye çalıştığımız İzmir Hamam ile Anadolu’da inşa edilmiş olan mevcut hamamlar arasında önemli bir fark bulunmamaktadır. Yaklaşık olarak XVII. yüzyıl ile XX. yüzyıl arasında kalan zaman dilimine tarihlenen hamamlar, şehrin tarihi eserleri arasında önemli bir yere sahiptir. 

1. 4. 2. Çeşmeler ve Sebiller 
İzmir’de çok sayıda çeşme ve sebil yaptırılmış ise de bunlardan çok azı günümüze gelebilmiştir. Kurtuluş Savaşı sonrasında bu çeşmelerin bir kısmı yanmış ve yıkılmıştır[25]. Günümüze gelen çeşme ve sebillerin en önemlileri arasında XVIII. yüzyıla tarihlendirilen Mirkelamoğlu Hanı Çeşmesi, h.1184 (1770–1771) tarihli Sinanzade Sebili (Kemeraltı Sebili) ve XIX. yüzyılın sonlarına ait Salepçioğlu Çeşmesi bulunmaktadır[26].

Kemeraltı’nda Mirkelamoğlu Hanı’nın avluya bakan kuzey cephesinde bulunan bu çeşme, İzmir Vakıflar Müdürlüğü vakfiye defterlerinden öğrenildiğine göre Müderris Mirkelamoğlu Mehmet Efendi tarafından 1784 yılında yaptırılmıştır. XVIII. yüzyıl batılılaşma dönemi üslubunda olan bu çeşme dikdörtgen planlı olup, ayna taşı stilize edilmiş kabartma çiçek motifleri ile bezenmiştir. 

Konak Meydanı’ndaki Saat Kulesi ve sebilleri Sultan II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılında eski sadrazamlardan ve İzmir Valisi Kıbrıslı Kamil Paşa tarafından h.1307 (1901) tarihinde Saat Kulesi ile birlikte yaptırılmıştır. Saat Kulesi’nin beyaz mermerden kaidesinin üzerine oturduğu dört basamaklı platform üzerindeki kulenin sekizgen kaidesinin dar kenarlarında dörder küçük sütun üzerine sebiller oturtulmuştur. Bu sebiller at nalı kemerli olup, baldaken biçimindedir ve üçer çeşmesi ile kurnası, ortasında da fıskiyeleri bulunmaktadır. Bu fıskiyelerden iki tanesi günümüze gelememiştir. Baldakenlerin üzeri kubbelerle örtülmüştür. Sebiller arasında kalan dört cepheye de at nalı şeklinde kemerler ve demir şebekeli açıklıklar bırakılmıştır. Ayrıca tümünün üzerini bir saçak örtmüştür. 

Çakaloğlu Hanı Çeşmesi, Halimağa Çarşısı’nda (Kasap Hızır Mahallesi), 895 ve 861. sokaklar arasında bulunan Çakaloğlu Hanı’nın bitişiğinde, girişin doğu ve batısında yer alan çeşme ve sebil kitabesinden öğrenildiğine göre h.1220 (1805–1806) tarihlerinde Hacı Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Mermer kitabe sülüs yazı ile on kartuş içerisine alınmıştır[27]. 

Çeşme beyaz mermerden iki cepheli olup, iki yüzü sıvanmıştır. Cepheleri ince bir işçilik göstermekte olup, bezemelidir. Çeşmenin üzeri panolarla kaplı olup, bu panolar üzerinde XIX. yüzyılın bezemeleri, cami motifleri, yuvarlak madalyon içerisinde yazı ve motiflere, perdelere ve vazodan çıkmış bitkisel motiflere rastlanmaktadır. Üzeri çatı ile kaplı olan çeşmenin çevresini bir korniş çevirmektedir. Bu kornişin köşelerine de boş yer kalmamacasına kıvrık dallar vazodan çıkan çiçekler ile doldurulmuştur. 

Anafartalar Caddesi ile 945.Sokak’ın kesiştiği köşede bulunan bu çeşme ve sebil Osmanzade Seyit İbrahim Rahmi Efendi tarafından 1814 yılında yaptırılmıştır. İzmir’in en bakımlı çeşmelerinden olan bu çeşmenin köşesindeki sütunun dönmesinden ötürü de Dönertaş olarak isimlendirilmiştir[28]. 

Çeşme ve sebil dikdörtgen planlı olup, kesme taştan yapılmış, üzeri kubbe ve alaturka kiremitle örtülmüştür. Sebile 945.Sokak’taki bir kapıdan girilmekte ve her iki yönde de birer sebil penceresi bulunmaktadır. Sebilin iki penceresi arasında, köşesinde bezemeli başlıklar ve yuvarlak bir mermer sütun bulunmaktadır. Tümüyle mermer kaplı olan cephe bitkisel motiflerle, yazı frizleri ile boş yer kalmamacasına bezenmiştir.
MESUT ÇELİK


[1] Akurgal, a.g.e. s.45
[2] Akurgal, a.g.e. s.46
[3] Canpolat, a.g.e. s.123
[4] Canpolat, a.g.e. s.124
[5]Ziyaeddin Bilgin, “Kemeraltı’nda Mimarlık”,Ege Mimarlık, İzmir, 1992 s.28–54.
[6]Muhammed Bilgen, İzmir Şadırvan Camii Şadırvan Süslemelerinin Restorasyon Projesi, Yüksek Lisans tezi, Dokuz Eylül üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, İzmir, 2005, s.44
[7]İnci Kuyulu, “İzmir’de Osmanlı Dönemi Yapıları”, XIII. Türk tarih Kongresi, Ankara, 2002, s.1187
[8] Ahmet Çobanoğlu, Kestanepazarı Cami, TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara, 2002, cilt:25, 312–313.
[9] Kuyulu, a.g.e. s.1188
[10] Kuyulu, a.g.e. aynı yer
[11] Kuyulu, a.g.e. aynı yer
[12] Kuyulu, a.g.e. s.1190
[13] İnci Kuyulu, “İzmir’de Cumhuriyet Dönemi Mimarisi”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Dergisi X, İzmir, 1998, s.91–100.
[14] Kuyulu, a.g.e. s.94
[15] Kuyulu, a.g.e. s.98
[16] Münir Aktepe, “İzmir yazıları”,  İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, İzmir, 2003, s.44
[17] Aktepe, a.g.e. s.63
[18] İnci Kuyulu, “İzmir’de Osmanlı Dönemi Yapıları”, XIII. Türk tarih Kongresi, Ankara, 2002, s.1187
[19] İnci Kuyulu, “İzmir’de Cumhuriyet Dönemi Mimarisi”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Dergisi X, İzmir, 1998, s.91–100
[20] Bozkurt Ersoy, İzmir Hanları, Ankara, 1991, s.5
[21] Ersoy, a.g.e. aynı sayfa
[22] Ersoy, a.g.e. s.133
[23] Harun Ürer, İzmir Hamamları, Ankara, 2002, s.5–10
[24] Semavi Eyice, “İznik’te Büyük Hamam ve Osmanlı Devri Hamamları Hakkında Bir Deneme”, Tarih Dergisi, C.11, S.15, 1960, s.99–120
[25] Raif Nesih, İzmir Tarihi I, İzmir, 1965, s.2
[26] Münir Aktepe, “İzmir Suları Çeşme ve Sebilleri ile Şadırvanları Hakkında Bir Araştırma”, Tarih Dergisi s.25, s143
[27] Aktepe, a.g.e. aynı sayfa
[28] Aktepe, a.g.e. s.145