MERAKLISINA KISACA ANADOLU SELÇUKLU MİMARİSİ VE SANATI / IN SHORT, ANATOLIAN SELJUKS ART AND ARCHITECTURE

Anadolu’da Türk çağının ilk yapıları Güneydoğu Anadolu bölgesinde
bulunur. En eski İslam dönemi Anadolu yapılarından biri olan Diyarbakır Ulu
Camisi (1091/92) Şam’da bulunan Emeviye Camisinin plan şemasını yineler. 12
yüzyıl boyunca Güneydoğu bölgesi, Andolu’nun sanatsal etkinlikler açısından en
üretken yöresi olmaya devam etmiştir. Artukoğulları döneminde yapılan Silvan
(12 yy. 2. çeyreği), Mardin ve Kızıltepe Ulucamileri mihrap önü kubbesini
anıtsal boyutlara ulaştırma denemesi nedeniyle önemlidir. Güneydoğu Anadolu’da
bu döneme ait camilerde gözlenen yenilik arayışları diğer yapılarda
gözlenmemektedir. Örneğin dönemin medrese yapıları Suriye mimarlık geleneğinin
etki alanı içerisindedir. Diyarbakır’da bulunan Zinciriye (1198) ve Mesudiye
(1198-1123) medreseleri söz konusu geleneği yetkin bir şekilde yansıtmaktadır.
Anadolu’nun Türkler döneminde İslamlaşan doğu ve orta kesimleri cami
tasarımı ve diğer binaların yapımında komşu İslam ülkelerinin mimari
geleneklerinden uzaklaşan bir çizgi izlemiştir. En dikkat çekici farklılaşma
kubbeli medreselerin ortaya çıkmasıyla yaşanmıştır. Anadolu’nun en eski
medreseleri bu tiptedir. Tokat (1152) ve Niksar Yağıbasan (1158) medreseleri,
İslam dünyasında Gümüştekin Medresesi (Suriye-1136) dışında örneği bulunmayan
bu plan düzenini gösterir. Her ikisinde de yapının orta avlusu büyük bir
kubbeyle örtülüdür. Kapalı avlulu medreseler çok önemli bir değişiklik olmakla
birlikte, bu dönemin medreselerinin büyük çoğunluğu açık avlulu yapılmıştır.
Kayseri Çifte Medrese (1205), Konya Sırçalı Medrese(1242), Akşehir Taş Medrese
(1250) ve Sivas Gök Medrese (1271) bu tip yapılara örnek olarak verilebilir.
Anadolu Türk mimarlığının gelişimi açısından kervansaraylar camiler ve
medreselerden daha büyük bir ağırlık taşır. Hemen hemen tüm kervansaraylar 13
yüzyıl içinde inşa edilmiştir. Bu dönem içerisinde inşa edilen kervansarayların
100’den fazlası kısmen ya da tamamen ayaktadır. Söz konusu dönemde bu kadar çok
kervansaray yapılması 13 yüzyıl içerisinde gelişen ticaret ağlarının sonucudur.
Bilinen en eski Selçuklu kervansarayı Aksaray-Kayseri yolu üzerinde
bulunan Alay Han’dır (1192). Avlu ile ona eklenmiş bazilikal planlı bir kapalı
bölümden oluşan han diğer hanlar için bir prototip sayılabilir. Konya-Aksaray
yolunda bulunan Sultan Han (1229) bu tipin en gelişmiş ve en büyük örneğidir.
Anıtsal mezar yapıları konusunda, Selçuklu döneminde büyük bir çeşitlilik
mevcuttur. Mezar yapılarının çoğunluğu çokgen planlı kümbet tipinde inşa
edilmiştir. Çokgen plan 8, 10, ya da 12 köşeli olabilmektedir. Kubbeyle
örtülüdürler ve bu örtü sistemi dıştan piramidal bir külahla gizlenmiştir.
Divriği Kamereddin Kümbedi (1196), Erzurum Emir Saltuk Kümbedi (12 yüzyıl sonu)
ve Konya Kılıç Arslan Kümbedi (12. yüzyıl sonu) bu tiptedir. Kare planlı bir
altyapı üzerine oturan çokgen ya da daire planlı kümbetler ise 13 yüzyıl
başında ortaya çıkar. Kayseri Döner Kümbet (13 yy son çeyreği) ve Ahlat Ulu
Kümbet (13 yy son çeyreği) bu tipin örneklerindendir. Başka bir mezar yapısı
tipi olan “eyvan-türbe”nin çok az örneği bulunmaktadır. Konya Gömeç Hatun
Türbesi (13. yüzyıl) ve Akşehir Yavtaş Türbesi (13. yüzyıl) bu tipe örnek
olarak verilebilir. Bu belirtilen tipler dışında, ayrıca hiçbir tipin kapsamına
girmeyen kendine özgü mezar yapısı örnekleri de bulunmaktadır.
Taş bezemenin erken dönem Anadolu Türk sanatının mimarlık dışında en iyi belgelenmiş sanat dalı olduğu söylenebilir. Taş bezeme sanatının örnekleri özellikle taç kapılarda ve mihraplarda görülür. 12. yüzyıl sonuyla 13. yüzyıl başında gerek taç kapıda, gerek mihraplarda alçak kabartmalı geometrik bezeme ağırlık taşırken 13. yüzyıl sonunda bitkisel ve geometrik bezemeler birlikte kullanılmıştır. Taş üstüne geometrik ve bitkisel bezemenin dışında bazı hayvan ve insan tasvirleri de görülür. Ancak, bunlar genel kompozisyon içinde çoğunlukla göze çarpmayacak kadar küçük bir yer tutar. En ilginç örnekler Konya Suru’ndan gelmedir.
Anadolu Selçuklu mimarlığında bezeme amacıyla tuğla kullanımı çıplak
tuğla ve sırlı tuğla kullanımı olmak üzere ikiye ayrılır. Çıplak tuğla bezemeye
özellikle minarelerde rastlanır. Harput Ulucamisi minaresi (1157) ve Erzurum
Tepsi Minare (12. yüzyıl ortaları) en erken örneklerdir. Kayseri Melik
Danişmend Gazi Türbesi (12. yüzyıl sonu) tümü çıplak tuğlayla bezenmiş ender
yapılardan biridir. 13. yüzyılın ikinci yarısında sırlı tuğla kullanımı bir
ölçüde yaygınlaşmıştır. Konya İnce
Minare Medrese ve Sivas Gök Medrese minarelerinde bu teknik görülür. Sırlı
tuğlalarda egemen renk firuzedir, ender olarak mor ve kobalt mavisi de
kullanılmıştır.
Çini, Anadolu Selçuklu sanatında mozaik ve levha olmak üzere iki biçimde
uygulanmıştır. Ancak mozaik kullanımı levha çiniden daha yaygın olarak
kullanılmıştır. Mihraplar, mozaik tekniğinin en fazla kullanıldığı yapı
öğeleridir. Bunun yanı sıra kubbe duvar bezemelerinde ve lahitlerde de çini
mozaik kullanımına rastlanır. Genel olarak çini mozaikte önceleri bezeme
tümüyle geometrik nitelikliyken 13. yüzyılın ikinci yarısında geometrik ve
bitkisel öğeler birlikte kullanılmıştır. Akşehir Ulucamisi’nde (1213), Konya
Alaeddin Camisi’nde (1220-37) ve Kayseri Külük Camisi’nde mozaik çini mozaik
bezeli mihraplar bulunmaktadır.
Levha çinilerin hemen tüm örnekleri, Konya Karatay Medresesi altın
yaldızlı çiniler gibi kural dışı örnekler dışında saraylarda ele geçirilmiştir.
Kubadabad Sarayında (1236) gerçekleştirilen kazılarda bulunan örneklerin
çoğunluğu sekiz kollu yıldız biçimli çinilerdir. Başka alanlarda hemen her
zaman geometrik ve bitkisel bezeme öğelerine ağırlık veren Selçuklu sanatı,
saray çinilerinde figüratif bir gelenek oluşturmuştur. Betimlenen varlıklar
büyük bir çeşitlilik gösterir. Bunların arasında yalnızca siren, sfenks gibi
düşsel yaratıklar değil, insanlar ve köpek, eşek, kartal gibi hayvanlar vardır.
