Bizans İmparatorluğu kavramı modern tarih biliminin buluşu olup, gerçekte
kendini bu isimle tanımlayan bir devlet yoktur. M.S. 196 yılında Septimus
Severus tarafından Roma İmparatorluğu topraklarına katılan Byzantion şehri 330
yılında Konstantin tarafından imparatorluğun ikinci başkenti ilan edilmiştir.
Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra “Bizans
İmparatorluğu” olarak tanımlanan devletin temelleri atılmıştır. 1453 yılında
Türklerin İstanbul’u almalarına değin varlığını koruyan Doğu Roma-Bizans
İmparatorluğunun sanatı Erken, Orta ve Geç olmak üzere üç dönemde
incelenmektedir.

Anadolu’da Justinanus dönemine ait oldukları kesinlikle bilinen yapı
sayısı sınırlıdır. Sakarya Nehri üzerindeki köprü, Elazığ yakınlarındaki
Karamağra Köprüsü bu örneklerdendir. Ege bölgesinde bulunan psikoposluk merkezlerinde
mimarlık faaliyetleri bu dönemde artmıştır. Miletos’da kent surları,
Başpsikoposluk Kilisesi, Sardis’de D kilisesi bu dönem yapılarından
bazılarıdır. Demre’de bulunan Nikolaos Kilisesinin ilk yapımı 529 sonrasına,
büyük olasılıkla Justinianus dönemine aittir.
İmparatorluğun sıkıntılı olduğu 610-867 yılları arasında İstanbuld’da
mimari etkinlikler oldukça sınırlıdır. Kalenderhane Camisinin (Akataleptos
Manastırı) ilk ve Chora Manastırı Kilisesinin (Kariye Camisi) ikinci yapısı
yalnızca kazılardaki arkeolojik verilerle saptanabilmiştir. Günümüze yalnızca
büyük mahzenleri ulaşan Bryas Sarayı ve Büyük Saray içindeki pavyon İmparator
Theophilos dönemine (829-842) ait olup
Emevi ve Abbasi etkileri taşır.
I. Basileos’un (867-886) yaptırdığı Nea Kilisesi Yunan haçı tipinin
başkentte bilinen ilk örneğidir. Konstantin Lips Manastırının (Fenari İsa
Camisi) Theotokos Kilisesi (907) bugün var olan en eski tarihli örnektir.
Komnenoslar Döneminde (1056-1204) İstanbul’da büyük manastır kompleksleri
kurulmuştur. Bunlar arasında Christos Pammakaristos, Christos Pantepoptes, ve
Christos Pantokrator bunların en önemlileridir. Anadolu’da 11.-12. yüzyıllarda
hemen hemen tüm bölgelerde en çok benimsenen yapı tipi kapalı Yunan haçıdır.

Palaiologoslar Dönemi (1261-1453) başkent mimarlığında geleneksel plan
şemaları uygulanmış, ancak cephe düzeni ve bezemelerine yeni bir yorum
getirilmiştir. Bu dönem yapıları genelde mevcut manastırlara eklenen mezar
şapelleri ya da narthekslerdir.
İstanbul’da 6. yüzyıla ait duvar freskleri ya da mozaikleri günümüze
ulaşamamıştır. Günümüze ulaşabilen figürlü bir yer mozaiği Büyük Saray
Kompleksi içinde yer almaktadır. Bu mozaikte beyaz zemin üstünde çoban, oynayan
ve deve sırtında dolaşan çocuk figürleri, evcil hayvanlar ve av hayvanları ile
mitolojik sahneler betimlenmiştir. 6. yüzyıl resim sanatının belgeleri
minyatürlü el yazmalarıdır. Saray atölyelerinde yapılan en eski örnek bugün Viyana’da
bulunan Dioskorides’tir. El yazması 1. yüzyıla ait bir farmakoloji kitabının
kopyasıdır.
İstanbul’da İkonaklasmus öncesine tarihlenen Mabet’e Takdim mozaik panosu
Kalenderhane’de yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Başkentte bilinen en
eski İncil kaynaklı tasvirdir. Figürlü tasvirin yasaklandığı İkonaklasmustan
doğrudan doğruya etkilenen sanat merkezi başkent ve yakın çevresidir.
Ayasofya’daki mozaikler yok edilmiş, apsisteki Meryem tasvirinin yerini büyük
bir haç almıştır. Figürlü tasvir yasağı saray atölyelerinde ya da dini
kurumlarda yapılan el yazmalarına da doğrudan yansımış, bu dönemde birçok el
yazması haç ve bitki motifleri ile bezenmiştir.
İkonaklasmus sonrasında tahta
geçen İmparator III. Mikhail (842-867), I. Basileos (867-886) ve VI. Leon’un
(886-912) dönemleri Bizans resim sanatının en verimli dönemi olarak
değerlendirilmektedir. Bu dönemde İstanbul’daki kiliseler yeniden figürlü
tasvirlerle bezenmiştir. İstanbul Ayasofya’sının apsis yarım kubbesindeki
Meryem ve bema tonozundaki baş melek mozaikleri olasılıkla 866-67 yıllarında
bitirilmiştir. II. Basileos döneminde (976-1025) Justinianus, Konstantin ve
Meryem’i birlikte canlandıran mozaik yapılmıştır. İstanbul’da Komnenos’lar
döneminden günümüze gelebilen tek mozaik Ayasofya’nın güney galerisinde II.
Ioannes Komnenos, Eirene ve Meryem’i birlikte gösteren panodur. Trabzon’da
yerleşen Komnenos’ların resim sanatına katkısı, zengin bir fresk programıyla
Ayasofya tarafından belgelenmektedir.
Bizans İmparatorluğu’na Hindistan ve Afrika’dan getirilen fildişi 6.
yüzyılda özellikle Konsüllük diptiklerinin yapımında kullanılmıştır. Başkent
atölyelerinden çıkan en eski örnek Konsül Areobindus’a ait olan 506 tarihli iki
levhadır. İkonaklasmus sonrası fildişi sanatı çok gelişmiş ve farklı nitelikte
eserler üretilmiştir. Taşınabilir küçük ikonalar, diptik ve triptikler
varlıklılar tarafından kullanılmıştır.
Tabak, tepsi, kupa ve vazo gibi
farklı nitelikteki gümüş kulanım eşyasında dinsel konuların yanı sıra simgesel
ve mitolojik betimlemeler görülür.İstanbul Arkeoloji Müzelerinde korunan ve
Hindistan’ı simgeleyen figür bezeli tepsi kabartma tekniğinde yapılmış güzel
bir örnektir. Bizans dönemine ait mine
eserler genellikle bölmeli mine tekniği ile yapılmıştır. Bu teknikte altın
plaka üstüne, altın ya da gümüş ince bir tel istenen betimlemeyi oluşturacak
biçimde lehimlenir ve telin sınırladığı bölmeciklere mine tozu konularak
eritilirdi.