SEYYAHLARIN GÖZÜNDEN OSMANLIDA MİMARİ YAPILAR (16.- 17. YÜZYIL) / From the viewpoint of the traveler, the ottoman heritage


Topkapı (Büyük) Saray
Saray, kuzeydoğuda, şehrin genel şekli olan üçgenin uç bölgesindedir. Bu bölgenin iki yanı denizle sınırlanmış olup üçüncü yanı şehre bakar. Falih Sultan Mehmet tarafından yaptırıldığı ve daha sonraki padişahlar tarafından genişletildiği bilinen yüksek bir duvarla şehirden ayrılmıştır. Bu duvarlar üzerinde çok sayıda kule vardır. Saray uzunluğu yaklaşık 3.200 m.yi geçen surların çevrelediği alanın ortasındaki tepenin üzerinde kurulmuştur. Deniz tarafındaki surların kulelerinde Acemioğlanlar nöbet beklerdi. Tepenin eleğiyle denize yakın düzlüğün arasında saray bahçeleri uzanır. Sarayın güney kapısı kapıcılar tarafından beklenen esas giriş kapısıdır. Tamamen beyaz mermerden olup üzerinde altın ve azure oyularak işlenmiştir. Çok muhteşem bir görünümü vardı. Bu kapı, dikdörtgen planda olan birinci avluya açılır.
 
Bu avlu yedi yüz adım uzunluğunda, iki yüz adım genişliğindedir. Avlunun sağ tarafında bir hastane, sol tarafında da  "hizmetkârlara" mahsus bir bina vardır.103 Bu binadan biraz ilerde silah deposu veya "cebehane" olarak kullanılan dairesel planlı Aya İrini Kilisesi vardır. 17. yüzyılın sonlarında buraya nakledilmiş olan Darphane de Aya İrini Kilisesi'nin yanındaydı. Bu avlunun sonunda birinci kapıda olduğu gibi kapıcıların beklediği büyük bir kapı ikinci avluya açılır. Bu avlu kare planda olup çevre uzunluğu 400 adımdır. Bu avluyu sağ tarafta üzeri kurşun kubbeli çatısı mermer kolonlara dayalı bir galeri çevreler. Bu galeri, merasimlerde ve divan günlerinde askerin yer aldığı kısımdır. Solda devlet işlerinin görüşüldüğü, davaların bakıldığı Divan vardır. M. Des Hayes bu avluya Divan avlusu denildiğini yazar. Avlunun ortasında servi ağaçlarının gölgelediği bir düzlük vardır. Çimenlerin korunması için buradaki yolların kenarları alçak setlerle çevrilidir.

 Thevenoc, bu avlunun ortasında firavun inciri veya Frengistan çınarı denilen nadir ağaçların çevrelediği çok güzel bir çeşme olduğunu kaydeder. Avlunun ötesinde ve buradan bir duvarla ayrılmış kısımda sağ tarafta saray mutfakları sol tarafta ahırlar vardır. Sayıları dokuz olan bu mutfakların hepsi kubbelidir. Padişahın özel atlarının korunduğu ahırların üstünde atların koşumları ve eyerlerinin konulduğu bir ambar vardır. Atların koşumları kıymetli taşlar ve mücevherlerle süslüydü.109 lkinci avludan sağ tarafta bir kapı üçüncü avluya açılır. Bu kapıdan beyaz hadım ağalar sorumluydu. Bu avlunun çevresinde hükümdarlık binaları vardır. Kuzey tarafındaki bina padişahın ikametgâhıdır.

III. Murad'ın kendinden önce gelen hükümdarlardan daha çok sayıda saray binaları ve çeşmeler yaptırdığını belirtir ve bu hükümdarın inşa ettirdiği iki köşkü anlatır. Bu köşklerin yerini Sanderson sadece "saray duvarları içindedir" demekle kesin olarak bildirmez. Ancak Tuhfet-ül Mimarin'de bu köşklerden birinin Eski Saray'da olduğunu gösteren bir kayıt vardır. Buna göre diğer köşkün sarayın üçüncü avlusunun kuzey tarafındaki bina olması muhtemeldir. Tuhfet-ül Mimarin'de adı geçen köşkün Mimar Sinan'ın eseri olduğu biliniyor. Her iki köşkün mimarisi ortak özellikler taşıdığından, diğer köşkün de Mimar Sinan'ın eseri olduğu anlaşılmaktadır. Yılantaşı ve somaki mermer sütunlar, zengin yapı malzemesiyle inşa edilmiş olan bu köşklerin içi boya ve yaldızdan bir kabartma sanatıyla süslenmiştir. Üçüncü avluda bu avluya açılan kapının karşısında padişahın elçileri, tayin edilen beylerbeylerini ve yüksek devlet memurlarını kabul ettiği arz odası vardır. Sarayın üçüncü kapısının ötesindeki iç avlu harem dairesinin bulunduğu yerdir.

Sarayı çevreleyen surlar içinde diğer saray binalarından en eskisi, sarayın güney kapısından batıya inen yokuşun solundaki düzlükte 1472'de Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış olan Çinili Köşk'tür. IV Murad'ın yaptırmış olduğu Bağdat ve Revan köşklerinde görülen özellikler sekizgen plan ve birinde çini, diğerinde renkli taşlardan oluşan duvar süslemeleridir. Saraydan ve bahçelerinden Boğaziçi, padişahın bahçelerinin olduğu Kadıköy, Marmara adaları ve ormanlarla kaplı Anadolu yakasının dağlarıyla önemli anıtsal yapılarıyla bütün şehir ve Trakya kısmı görülür.

 Büyük Saray'ın dışında saray burnunda iyi ve bol suyu olan çok ince bir altın ve mermer işçiliğinin eseri olan küçük bir çeşme vardır. Bu çeşme lll. Murad tarafından yaptırılmıştır. Deniz kıyısında dizilmiş topların ortasında sarayın dört kapısından biri görülür, buna "Bostan Kapı" denilir. Bu kapının her iki yanında yuvarlak iki büyük kule vardır. Kulelerin etrafı servi ve diğer ağaçlarla çevrilidir. İki kapıcı burada muhafız olarak beklerdi. Bu kapıdan ancak saraydaki görevli memurlar girebilirlerdi. Ancak padişah, sultanlarıyla beraber Boğaziçi'nde veya Üsküdar'daki saray veya köşklerine gideceği ve saraya döneceği zamanlar bu kapı açılırdı.

 Bu devirde sarayın ve limanın güvenliğini sağlamak için deniz tarafındaki surlar boyunca kıyıya çok sayıda top yerleştirilmiştir. Bu toplardan çok daha büyük olanları Bağdat'ın iV. Murad tarafından alınmasında rol oynamış toplardı ve bunlar için özel yapılmış bir odada muhafaza edilirlerdi. Topların hepsi dolu olduğu halde ancak Ramazan Bayramı'nın birinci günü, yeni bir eyaletin alınması, limana gelen bazı gemilerin selamlanması gibi halkın şenlik yaptığı olayların şerefine atılırdı. Sarayın surlarının dışında gene sahilde bostancı başının köşkü vardır. Bu köşke deniz kıyısındaki kapıdan veya sarayın bahçesinden girilir. Saray burnundaki küçük çeşmeden hemen sonra iki köşk vardır. Bunları Il. Süleyman yaptırmıştır. Donanmanın limana giriş ve çıkışları bu köşklerden görülürdü. Köşklerden birincisi saray kadınlarına ait olup kemerler üzerinde inşa edilmiş uzun bir yapıdır. Küçük üç odasından her birinin çatısı çok sayıda altın yaldızlı kubbelerle süslenmiştir. Bu köşkün pencerelerinde parmaklık veya kafes yoktur.

Padişaha ait olan diğer köşkse saray kadınlarının köşkü gibi kemerler üzerine inşa edilmediğinden yüksek bir yapı değildir. Fakat salonunun harikulade güzel olduğunu Grelot anlatır: "Saray kadınlarına ait olan köşk diğer köşkteki büyük salonla mukayese edilemez. Dünyada bu salon kadar mermerleri, sütunları, su fıskiyeleri, kıymetli halılar ve salonu dışarıdan çevreleyen galerileriyle her bir köşesi çekici görünen daha mükemmel bir salon yoktur. Kapıdan bu köşkü görmeme izin verildi. "

 Grelot, sultanların dışarısını rahatça görebilmeleri için bu köşkün pencerelerinde kafes olmadığını ve buraya saraydan girildiğini yazar. Buna göre saraydaki Harem dairesinden bu köşke giden bir geçit veya yol olduğu anlaşılıyor. Bu köşklerden sonra hemen sarayı şehirden ayıran duvarlar başlar. Bu surlar Ayasofya Kilisesi'nin yakınında sarayın büyük kapısına kadar çıkar ve Bostancıbaşının köşkü üzerinden Marmara'ya iner.

Deniz kıyısında Sirkeci ile Sarayburnu arasında diğer bir köşk vardır. Bu I. İbrahim tarafından yaptırılmış olan Sepetçiler Köşkü'dür. Burada, donanma sefere çıkarken kaptanlar el öperlerdi. Sinan Paşa Köşkü de bu bölgedeydi.

Eski Saray
       At Meydanının batısında Eski Saray denilen diğer bir saray vardır. Falih Sultan Mehmed tarafından kendi ikametgahı olarak yaptırılmıştı. Ancak padişahın Topkapı Sarayını tesis etmesi ve buraya yerleşmesi üzerine bu saray saray kadınlarına ayrılmıştı. Daha sonra burada yalnız vefat eden padişahların eşleriyle Topkapı Sarayı hareminden gönderilen diğer saray kadınları ikamet ederlerdi. Eski Saray çok iyi inşa edilmiş olup yüksek ve kalın duvarlarla çevrilidir. içinde güzel binalar, büyük meyva bahçeleri, hamamlar ve berrak suları olan çeşmeler vardı.

            Ayasofya
Sarayın bulunduğu birinci tepeyi ikinci tepeye bağlayan vadi üzerinde inşa edilmiştir. İstanbul'un fethini müteakip camiye çevrilen bu kilisenin adının değiştirilmemiş olması 16. ve 17. asırlarda İstanbul'a gelen seyyahların dikkatini çekmiştir. Ayasofya'yı Roma'da Agrippa'nın inşa ettirdiği Panlheon'la karşılaştıran Sanderson Ayasofya'nın kubbesinin daha yüksek ve geniş olduğunu yazar. Thevenot'un gözlemlerine göre Ayasofya'nın 17. yüzyıldaki durumu şöyledir: "Bu kubbe aynı renkte dört büyük ve kalın sütunlara dayanmaktadır. Otuz adım genişliğindeki revak 60 sütuna dayanmakta ve bir üst galeri taşımaktadır. Diğer sütunlar daha incedir. Dışarıdan görünümü kare planda içeriden ise daire plandadır. İçeri açılan dört kapısı vardır. lçerde kubbenin altına açılan yedi kapısı daha görülür fakat bunlar geniş değildir. Ortada esas kapılar daha büyük olup sayıları dokuzdur. Hepsi bakırdandır. Kubbenin etrafında dört minare vardır. Kubbenin içi azure ve altın mozaikle süslenmiştir. Dini konuları tasvir eden mozaik resimler kısmen sıvayla örtülmüştür. " 1573'te Philippe du Fresne Canaye fetihten sonra Ayasofya'nın hiç zarar görmediğini yazar. 1594'te john Sanderson kubbenin dışında diğer resimlerin tamamen sıvayla kapatılmış olduğunu yazar. Yabancı seyyahlar usule göre camideki dervişlere bahşiş vermek suretiyle üst galeriyi de geze bilmişlerdir.

Polonyalı Simeon üst galerinin durumunu geniş bilgi vererek kaydeder: "Bizi üst kata çıkarmalarını rica ettik. Çünkü bina kubbeye kadar üç katlıydı. Kapıyı açtılar, yüz basamaklı merdivenle orta kata, diğer yüz basamaklı merdivenle üst kata çıktık. Katlar 30 binden fazla adam alacak genişlikteydi. Burada hayret edilecek sanat eserleri müşahede ettik. Batı tarafında bulunan iki yassı mermer ışık saçıyordu ve buna Türkçe olarak Yanartaş diyorlardı. Orada Hazret-i İsa'nın hayat sahnelerini canlandıran resimler ve Meryem Ananın, havarilerin, peygamberlerin, patriklerin ve diğer azizlerin tasvirlerini de gördük. Bunlar kazınmış olduğundan ancak izleri fark ediliyordu. " Ayrıca mabede girilince sol tarafta terleyen bir sütun vardır. Müslümanların ve ziyarete gelen Hıristiyanların taştan sızan bu teri elleriyle alıp yüzlerine sürmelerinden dolayı taş aşınmış olup, daha fazla aşınmasını önl emek için bakırla kaplanmıştır. "

Ayasofya Külliyesinde ise kervansaray, şifahane, akıl hastaları için bir hastane ve fakirler için 150 haneyi kapsıyordu. Bu kervansarayda hangi milletten hangi dinden olursa olsun tacirler ve seyyahlar atları ve uşaklarıyla üç gün yemek ücreti vermeden kalabilirlerdi. Ayasofya Cami'nin çevresinde şehirdeki fakirlerin barınması için yaptırılmış olan yüz elli hanede fakirleri; yiyecek verildiği gibi ayrıca her birine günde bir akça verilirdi.

Şifahanede her isteyene parasız ilaç ve şurup verilirdi. Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya külliyesinin gideri için yıllık 60 bin "ducats" (altın) gelir bırakmıştı. 1594'te külliyenin geliri 200.000 "ducats"yı (altın) geçmişti. Külliyenin (hazineden maada) başka bir gelirinin temini de Bedestene aittir. Ayasofya hayratının giderleri için şehrin büyük dükkanları günde 100 akça kira öderlerdi. XVI. asırda Ayasofya temiz ve bakımlı olup her köşesinde vaaz ve nasihatler verilirdi.  Bu önemini XVII. asrın ortalarına kadar koruduğu anlaşılıyor. 1675-1676'da George Wheler Ayasofya'nın cami için: "Bina tamir edilmiyor ve Sultanın inşa ettirdiği diğer camiler kadar da hayranlık uyandırmıyor.  önemini kaybettiğini kaydeder.


Fatih Cami ve Külliyesi
Latifi, Fatih Cami'nin tarif edilemeyecek eşsiz bir güzelliğe sahip olduğunu, imareti ve semaniye medresesiyle ilim ve hayır kaynağı olarak önem taşıdığını kaydeder.

Bayezid II. Cami ve Türbesi
16. yüzyılda bu cami kadar önündeki meydan da şehirdeki en ilgi çekici yerlerden biriydi. İstanbul'un üçüncü tepesindeki düzlüktedir. Bu düzlüğün doğu tarafı tacirler meydanı olup burada bir kervansaray vardır. Güneyindeyse dairesel plan üzerinde sahaflar çarşısı yer alır. Caminin önündeki meydanın genişliği ve her zaman kalabalık oluşu seyyahların ilgisini çekmiştir.

Süleymaniye Cami ve Külliyesi
Bu meydanın kuzey tarafında Kanuni Sultan Süleyman'ın yaptırmış olduğu Süleymaniye Camii ve Türbesi'yle bir kervansaray vardır. Mimar Sinan tarafından inşa edilen caminin külliyesi dört medrese, bir mektep, bir darülhadis, bir darüttıb ve bir darüşşifadan oluşur. Sanderson'a göre bu cami büyüklük, işçilik ve zenginlikte daha önce yapılmış diğer camileri geçer ve dünyanın yedi harikasından biriyle eş değerdedir.  Petrus Gyllius da caminin şahane bir yapı olduğunu itiraf ettiği gibi İstanbul'a ilk geldiği zaman üçüncü tepe üzerindeki düzlüğün 6000 adımdan biraz az olduğunu fakat Sultan Süleyman'ın inşasına başlattığı kervansarayla bu alanın yarısını kaplayan kadınlar kabristanının bu düzlüğü daralttığını kaydeder. 1656'da Thevenot'nun gözlemine göre türbenin içi şöyledir: "Bu büyük cami lambalarla doludur. Caminin ucunda caminin kurucusu Sultan Süleyman'a ait küçük bir türbe vardır. Türbenin içinde zemini Medine'den getirilmiş bir halı örter. Sandukanın üzerinde Mekke'den getirilmiş olup şehrin tasvirini gösterir bir örtü vardır. Sandukanın başucunda kıymetli taşlarla süslü bir türban bulunmaktadır. Türbe lambalarla aydınlatılmıştır. Kuran'dan ayetler vardır. Her saat burada çok sayıda gencin dua okuduğu görülür. Bu türbenin yanında Sultan Süleyman’ın çok sevdiği oğlu Selim'e ( II. Selim) ait bir türbe vardır. "

Şehzade Cami
Şehzade Cami, şehirde sayıları pek çok olan önemli camilerden biridir. Bu cami Kanuni Sultan Süleyman şehzadesi Sultan Mehmed için yaptırmıştır. XVI. asırda İstanbul'da inşa edilmiş diğer camiler arasında Rüstem Paşa Cami'yle Davut Paşa ve Mesih Paşa camileri özel mimarileriyle seyyahların ilgisini çekmiştir. Rüstem Paşa Cami, bugün Çemberlitaş denilen yerde, eskiden Alman imparatorlarının elçilerinin ikametgahı yakınındadır. Rüstem Paşanın torunuyla evlenmiş olan Sinan Paşa tarafından yaptırılmıştır. 16. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş diğer bir cami Cerrah Mehmed Paşa Camii'dir. Aksaray yakınında Avrat Pazarı'ndadır.

Sultan Ahmed Cami
17. yüzyılda Sultan Ahmed tara fından inşa ettirilmiş olan caminin bu devirde bir adı da Yeni Camii'dir. Thevenot'ya göre bu lstanbul'un en güzel camisidir. At Meydanı tarafından caminin girişinde büyük bir avlu vardır. Burada üzeri kurşunla kaplı dokuz kubbenin örttüğü uzun bir revaktan geçilir. Bundan sonra gelen avlunun ortasında bir çeşme vardır. Bu avlu caminin iki yanı ve önünü çevreler. Caminin türbesi Sultan Ahmed ve çocuklarına aittir.

Yeni Cami
Turhan Sultan tarafından yaptırılmış olan Yeni Cami'ye Du Mont, Valide Camii der ve caminin avlusu için yazdıkları da bunun yeni cami olduğunu kanıtlar.  Buna göre cami kare bir avlunun ortasında inşa edilmiştir. Avlu üstü kubbeli bir çatıyla örtülü revakla çevrilidir. Caminin girişindeki revak zemini beyaz ve siyah mermerden döşenmiş olup altmış dört kırmızı mermer sütuna dayanmaktadır. Tavan figürlerle süslüdür. Orta kubbesi büyük olan revak küçük kubbelerle örtülüdür.

Valide Hanı
Şehirde tacirlerin kaldıkları ve mallarını muhafaza ettikleri hanlar fevkalade mükemmel inşa edilmişlerdir. Thevenot'ya göre İstanbul'daki en güzel han Valide hanıdır. 1640 yılında Valide Kösem Sultan tarafından yaptırılmıştır.Hanın her iki avlusu da alt katta tacirlerin eşyalarını koydukları depolar üst katta da odalarla çevrelenmiştir. İkinci avluda bir mescit vardır.

Saraylar
Şehri süsleyen mimari yapılar arasında saraylar ve köşklerin sayıları geniş bir yer tutmakla beraber ahşap olduklarından çoğu yangınlarla bir kısmı da yeni külliyeler ve hanların inşasında istimlâk edilerek yıkılmışlardır. Devrin usta mimarlarının elinden çıkmış olan bu saraylar ve köşklerin iç süslemeleri hayranlık uyandıracak bir güzellik ve inceliğe sahipti. Odaların tavanları altın ve azur denilen mavi taşlarla işlenmiştir. At Meydanı'nda İbrahim Paşa Sarayı'nın karşısındaki Ahmed Paşa Sarayı, Rüstem Paşa kızını Ahmed Paşa'yla evlendirdiği zaman yaptırılmıştı. Sultan Ahmed Camii inşa edilirken her iki saray da yıkılmıştır. Piyale Paşa Sarayı da Valide Han'ı inşa edilirken istimlâk edilmiştir. Fenerbahçe'de Fenerli Köşk denilen sarayın Mimar Sinan tarafından yeniden inşa edildiğine dair Nakkaş Sai Mustafa Çelebi'nin Tezkiret ül-Ebniye adlı eserinde " Fener Bağçesi Sarayı tecdiden bina olundu" şeklinde bir kaydı 153 bulunmakla beraber, 1678'de Cornelius de Bruyn, II. Süleyman'ın vakit geçirmek için gittiği bu köşkün harem kısmını gözlemine göre anlatır: "Köşkün harem kısmı diğer kısımlardan daha yüksekte bir yere yapılmıştır. Burası zengin işlemeli kare planda bir sofa olup şiltelerle süslenmiştir. Sofanın etrafı Fas tarzında mermer parmaklıklarla çevrilidir. Ortasında bir havuz vardır."

Kız Kulesi ve Yedi Kule
Şehirde dini, sosyal ve konutsal yapıların yanında dikkati çeken iki yapı vardır ki bunlar Marmara Denizi'nde Kız Kulesi ve şehrin Marmara'ya bakan kısmında kara surlarının başladığı yerde Yedi Kule'dir. Yabancılar tarafından "leandre" kulesi adıyla bilinmekte olan Kızkulesi'nin yakınından Üsküdar'a giden gemiler, tekneler geçer. Kule kare planda olup, bir kaya üzerine inşa edilmiştir. Gene kare planda bir duvarla çevrilidir. Etrafında çok sayıda top sıralanmıştı.

Bu kulenin içinde çok iyi içme suyu olduğu biliniyor. Üçgen planda olan şehrin batı köşesinde sağlam bir kale yapısı gösteren Yedikule'de silahlar ve savaş için gerekli eşya vardı. Burada suçlu oldukları görülen önemli kişiler, paşalar, diplomatlar, şövalyeler ve prensler hapsedilirdi. Bu bakımdan M. des Hayes'nin Paris'teki Bastil'e benzettiği Yedikule'yi George Wheler, Londra'daki "Landon Tower"a benzetir ve lstanbul'a gelmelerinden bir süre sonra bir Malta şövalyesinin buradan kaçması nedeniyle yabancıların Yedikule'nin içini gezmeleri yasaklandığından kalenin içini göremediklerini yazar. Bu binada ayrıca padişah tarafından camilerin 100 bin "ecus"dan (altın) fazla olan vakıf geliri saklatılırdı.  Bu kalenin yedi kulesi olup her kule elli kulaç yüksekliğindedir. Kulelerin üstü kurşunla kaplıdır. Bina kare plandadır. Çift duvarlarla çevrilidir. İyi ve temiz giyimli askerler tarafından korunurdu.

Şehirdeki dini ve sosyal yapıların sayısına dair kesin olmamakla beraber yaklaşık bir bilgiye sahip olmak mümkün. 16. yüzyılda şehirde padişahlar, saraylılar ve devlet adamlarının yaptırdıkları 300'den fazla cami olduğu biliniyor. Bunlar büyük ve muhteşem yapılardır. 17. yüzyılda "Çoğunlukla herkes burada yer altında bir çeşme olduğuna inanıyor. Ben de bunun bir sarnıç olduğunu sanıyorum" 1574 yılına kadar devlet hazinesi de Yedikule"de muhafaza edilirdi. III. Murad devrinde devlet hazinesi Topkapı Sarayı'na taşınmıştır. "Burası rahat bir yerdir. Ancak hapiste olanlara rahat yoktur. Fakat buradaki görevliler gayet güzel ikametgâhlarda oturur, şehri de gezebilirler".


Evliya Çelebi'nin kaydına göre İstanbul'da 15.714 cami vardı. Bu şehirdeki mescitlerle beraber bütün camilerin toplam sayısıdır. John Sanderson'sa kendisine söylenilenlerle kendi gözlemleri arasında bir değerlendirme yaparak tahminen şöyle bir sonuca varmıştı: "Bazı Türkler bana İstanbul'da büyük, küçük 18.000 cami olduğunu söylediler, fakat 8–9 bini geçmediğini sanıyorum. " Şehirde Hristiyanlara ait dini yapılara gelince yüz Hristiyan kilisesi ve Yahudilere ait otuz sinagog vardı. Dini yapılardan başka şehirde özel ve halka ait yüzden fazla hamamla gene sayılan yüzü aşan kervansaraylar ve hanlar vardı.” der.  


Seyahatname Örnekleri 
Anonim (1621), Voiage de Levanı, Paris, 1632. D'Aramon, Mosieur (1547), Le Voyagt de Mositur d'Aramon, Ambassadeur pour it Roy m Levanı, Jean Chesneau, ed. Ch. Schefer, Paris, 1887. d'Arvieux, 

Chevalier (1653–1672), Memoires du Chevalier d'Arvicux, Paris, 1735; (The Travtls and Mission of ıht Chevalicr d'Arvicux, çev. W.H. Lewis, Londra, 1962.

Batista, Donado Gio (1680–1684), Viaggi a Constantinopoli di Gio Battista Donado, Smtlor Vmeto, Spedito Bailo alla Porte Oııomana, l'anno 1680,

Dedicati al Serenissimo Principe Gio Gasıone di Toscana, Venezia, 1688, per Andrea Poleıti.

Belan, Pierre (1547–1549) , Portraits d'Oyseaux, animaux, Serptns, Herbes, Arbres, Hommes ti Frnımes d'Arabie ti Egypıe Observcı. par P Belan du Mans, Paris, 1557.

Blunı, Henry ( 1 634), A Voyage into tht Levanı, a brief rtlation of a }oumcy lattly ptrformed by Master Hmry Blunt, Anrew Crooks, Londra, 1638.

Broquiere, Bertrandon de la (1432–1433), Le Voyage d'Ouıremcr, ed. Ch. Schefer, Paris, 1892.

Bruyn, de Comelius (1678–1683), Voyage au levanı dans fes Principaux Endroits de l'Asie Mineure, Comeille le Brun, Paris, 1714.

Busbecq, Ogier Ghiselin de (1554-1562), ltinera Constantinopolitanum ...ad Solimanum, Anıwerpen, 1581; (çev. Edward Seymour Forsıer, Ogier Ghiselin de Busbecq, lmperial Ambassador at conslanlinople 1554–1562, The Turhish Leıtcrs, Londra, 1927, 1968.

Careri, Gemelli (1693), A Voyagt Round the World A Colltclion of Voyages and Travtls, ed., J. Churchill, Londra, 1732.

Covel, John, Dr (1670- 1679), Early Voyages and Travtls in ıhe Levanı, ed. ] . Theodore Bent, Londra, 1843.

Demschwam, Hans (1554-1555), Tagebucheiner Reise nach Konsıanlinoptl und Kleinasien, E Babinger, Munchen, Leipzig, 1923.

Dreux, Roberı de (1665-1667), Voyage m Turquie ti m Gme 1 665-1 667, ed. Hubert Pernoı, Paris, 1925.

Fresne-Canaye, Philippe du ( 1 573) , Le Voyage du Levanı dt Philippt du Fresne-Canayt, 1573, ed. M.H. Hauser, Ernesı Leroux, ed. Paris, 1897.

Galland, Anıoine (1672- 1673), Joumal d'Anloine Galland pendant son sejour a Constantinople Ch. Schefer, Paris, 188 1 ; (Antoine Galland, lstanbul'a ait Ganlah Hatıralar Cilt, 1, il, çev. Nahid Sım Ôrik, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1949,1973.

Gedoyn, Louis (1624), Joumal el Comspondmcc de Gtdoyn, "Le Turc", A. Boppe, Paris, 1909. 1646

Georgieviz, Banholomaeo (1570), Dt Turcarum Moribus Bartlıolomaeo Groergieviz Peregrino auctore, Geneve, 1629.

GeuITroy, E Anıoine (1542), Britf description de la Courı du Granı Turc, (çev. Richard GraCıon, The Ordu of ıhe grtal Turhes Courlt, Londra. 1542).

Greloı, Guillaume Joseph (1672), Rtlation Nouvelle d'un Voyage dt Constantitople, Paris, 1680.

 KAYNAKÇA,
Aybet-Üçel, G., Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1531699), İstanbul,2010.