Sanat: İnsanoğlunun yarattığı yapıtlarda güzellik
ülküsünün ifadesi. Doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler
yaratma becerisi.
Sanat:
Tarihi:
Sanatın tarihsel evrimini inceleyen bir akademik disiplindir. Sanat Tarihi bir
bilim dalı olarak 19. yy. Almanya’sında ortaya çıkmış ve ilk sanat tarihi
kürsüsü 1844 yılında Berlin Üniversitesin kurulmuştur. 20. yy. içinde tüm dünya
üniversiteleri bu alanda eğitim ve araştırmalara başlamışlarsa da sanat tarihi
ile ilgili çalışmaların daha erken dönemlerde başladığı bilinmektedir. Bunlar
arasında antik dönemde Pliginsun daha eski kaynaklara dayanarak resim ve heykel
tarihinden söz ettiği “ Doğa Tarihi “ adlı eseri ayılabilir. Rönesansta bu ilgi
yeniden canlanmıştır. Sanat tarihinin bilimsel bir disiplin haline gelişinde
Winckelman önemli bir isim haline gelmektedir.
Türk
Sanatı: Tarih
boyunca Türk devletleri ya da topluluklarınca oluşturulan sanat. Ancak burada
dikkat edilmesi gereken önemli bir husus söz konusudur. Sanat ya da dönemin
öncesi ve sonrası olarak ele alınabilen ve aynı kültür çevresine ait başka
dönemlerin veya üslupların olup olmadığı hususu. O halde türk sanatı ancak bir
süreç olarak var olduğu coğrafi ve kültürel çevreler için geçerli bir terimdir.
Dolayısı ile Anadolu Türk sanatı kavramını, zamanda ve mekanda esneklik ve
yaygınlık gösteren bir süreç olarak ele almak ve siyasal oluşumlarla zorunlu
bir bağlantı içinde düşünmek gerekir.
Mekan: Uzayın sınırlanmış bir
parçası. Mimarlık mesleğinin konusunu oluşturur. Aynı zamanda mekan bir mimari
ürünün vazgeçilmez tek niteliği, bir mimari ürünü var eden temel koşuldur. Bir
mekan oluşturmak için onun mutlaka her yönden kesin engellerle sınırlanması
gerekmez. Mekanı oluşturan sınırlama fiziksel olabileceği gibi görselde olabilir.
Mekan bir yapının yalnızca içi olarak düşünülmemelidir. Yapıların tek başlarına
ve diğer yapılarla oluşturdukları bir dış mekandan söz edilebilir. Ayrıca mekan
bir mimari ürünün dördüncü boyutudur. Bir yapıyı üç boyutlu kitle olmaktan
çıkaran özellik bir mekana sahip olmasıdır.
Hacim: Sanatta hacim sözcüğü nesnelerin
uzayda yer kaplayan masif kütlesi anlamına gelir. Bir başka anlatımda hacim
dördüncü boyuta yani mekan boyutuna sahip olmayan üç boyutlu bir nesnenin
niteliğidir. Öreneğin heykel bir hacim sanatı sayılabilir. Çünkü dıştan ancak
üç boyutuyla algılanabilir.
Yapı: 1- Bir yapıtı oluşturan
belirli ilke ve kurallarla bir araya getirilmiş öğeler bütünü.
2- Bir inşaat eylemi sonucunda ortaya
çıkan her türlü ürün.
Kurgan: Orta asyanın kuzeyinde
özellikle milattan önce ve miladın ilk yüzyıllarında yaygın bir biçimde
uygulanan toprak altı mezar yapısı. Kütüklerden ahşap yığma tekniğiyle yapılmış
bir mezar odası ve bunu gizleyen bir toprak yığınından oluşur.
Çadır: Göçebe ve yarı göçebe yaşyan
topluluklarda barınak olarak kullanılan mimari unsur. Türk topluluklarında
gerek orta asya gerekse anadoluda yaygın bir biçimde kullanılmış ve hala
günümüzde de özellikle hayvancılıkla uğraşılan bölgelerde yaşayan topluluklar
tarafından kullanılmaktadır. Çadır genel olarak türk mimarisinin gelişiminde
mimari formu ve cephe düzenlemesiyle önemli bir unsur olmuştur. Orta asya türk
topluluklarının kullandığı çeşitli çadır tipleri olup bunların en yaygınlarına
“ Öy “ – “ Üy “ denmektedir.
Namazgah
(Musalla):
Yerleşim alanları dışında yoldan gelip geçenlerin ibadetlerini yapabilmeleri
için yol kenarına inşa edilen yerden hafifçe yükseltilmiş etrafı alçak
duvarlarla çevrili üstü açık ve kıble yönünde bir mihrap taşının bulunduğu
ibadet yapılarıdır. Gelibolu’daki namazgahta olduğu gibi bazı örneklerinde bir
de mimber bulunabilmektedir.
Camii
: İçerisinde
minberleri bulunan ve cuma namazı kılınabilen İslam ibadet yapısıdır. İlk camii
yapısının Hz. Muhammed’in Medine’deki evi olduğu ve bu yapının sonraki dönemlerde
inşa edilecek olan camilere prototip teşkil ettiği düşünülmektedir. Mihrap, minber
ve minare gibi fonksiyonel öğeler ancak 8. yy.‘da tamamlanmıştır.
Mescid: Minbersiz İslam ibadet
yapısıdır. Diğer İslam ülkelerinde mescid sözcüğü Türkçedeki cami karşılığında
kullanılmıştır. Camii mescid ayırımı sadece Anadolu Türk mimarisinde
geçerlidir. Mescidler tek mekanlı oldukça basit yapılardır. Yalnızca secde
edilen yer olarak günlük vakit namazlarının kılınabilmesi için genellikle
mahalle aralarında ve mahalle ölçeğinde inşa edilmiştir.
Mihrap:İslam ibadet yapılarında
kıbleyi gösteren fonksiyonel öğe.
Minber: Camilerde cuma ve bayram gibi
önemli günlerde hutbe okunması için yapılmış merdiven biçiminde öğe. İlk olarak
Emeviler döneminde ortaya çıkmıştır.
Minare: Camiilerin dışında bazen
bitişik bazende tamamen ayrı olarak inşa edilen ezan okumak için yapılan öğe.
İslam mimarisinde ilk minareler Abbasiler döneminde ortaya çıkmıştır. Kaynağı
konusunda farklı görüşler vardır. Bütün islam ülkelerinde aynı önemle ele
alınmamıştır. Özellikle Osamnlı ve Hint-İslam mimarisinde vazgeçilmez bir simge
olarark görülmüştür.
Şadırvan: Genellikle anıtsal ibadet
yapılarının avlusunda veya bitişiğinde abdest almak için yapılmış su
yapılarıdır.
Avlu: En az üç yönden yapılar veya
yüksek duvarlarla çevrili üstü açık mekan.
Harim: Camiilerde ibadetin
gerçekleştirildiği ana mekan. Belirli kısıtlamaların olduğu mekan.
Mahfil: Bir mekanda belirli kişi
yada topluluklar için ayrılmış bölümler. Örnek: Hünkar Mahfili, Müezzim
Mahfili, Kadınlar Mahfili gibi
Son
Cemaat Yeri :
Osmanlı camii mimarisinde namaza geç gelenlerin ibadetlerini yapabilmeleri için
yapının kuzey duvarını paralel olarak uzanan sütun ve kemer dizilerinden
oluşmuş mekan.
Sıbyan
Mektebi :
Osmanlı döneminde ilkokul düzeyinde eğitim veren okul ve bunun için inşaa
edilmiş yapı.
Türbe
( Kümbet) :
Her iki terimde Türk-İslam mezar yapılarına verilen adlardır . Türbe ve
kümbetler genellikle silindirik , çokgen veya kare planlı olarak inşaa edilmiş
kubbe veya külahla örtülmüş yapılardır . kümbet ve türbe terimleri aslında aynı
yapı türü için kullanılmakla birlikte ayırıcı özellikleri kümbetlerin piramidal
veya çokgen külahla, türbelerin ise kubbe ile örtülmeleridir. Kümbet terimi
daha çok Osmanlı öncesine ait mezar yapıları için kullanılmaktadır. İlk kümbet
yapısı 1006-1007 yıllarında Kuzey İran’da inşaa edilen Kümbet-i kabustur. Bu
tür anıtsal mezarlar için Batı kültüründe kullanılan terim “mausoleun” dur.
Mausoleum: Batı dillerinde anıtsal
mezarlara verilen addır. Türkçede ise bu konuda kümbet ve türbe gibi terimler
daha ayrıntılı bir anlam taşıdığından mausoleum genellikle Antik Çağ için
kullanılmıştır. Kelime M.Ö. 350 dolaylarında Halikarnasos’ta Kral Mausolos için
yapılan anıt mezarın adı olan Mousoleum’dan gelmektedir. Bu terim daha sonra tüm
anıt mezarların genel adı olmuştur.
Tekke:
genellikle yerleşim merkezlerine veya bu merkezlerin yanında yer alan ve
içerisinde sürekli barınan derviş ve müritlerin bulunduğu tarikat yapısıdır.
Tekkeler biryapı bütünlüğü içerisinde birden fazla ihtiyaca cevap verebilecek
fonksiyonel mekanlardan oluşan plan kuruluşlarıyla dönemin külliyeleri olarak
değerlendirilir.
Tabhane: Osmanlı imparatorluğunda
misafirhane yapılarına denir. Tabhane erken Osmanlı mimarlığında camii
yapılarıyla organik bütünlük içerisinde inşa edildiği için Tabhaneli camii, zaviyeli
veya ters t planlı gibi adlandırmalarla farklı bir tipoloji doğmuştur.
Tabhaneli camiilerin ilk örneklerinde tabhane mekanları asıl ibadet
mekanlarından olabildiğince bağımsız ve dışarıya açılabilen müstakil mekanlar
halindeyken zamanla bağımsızlıklarını kaybetmiş ve asıl ibadet mekanının bir
devamı olarak camii bütünlüğüne katılmıştır. İstanbul’un ilk büyük külliyesi
olan Fatih Külliyesinde mekanlarının camiiden bütünüyle ayrıldıklarını ve
külliye bütünlüğü içerisinde ayrı birimler olarak yer aldıklarını biliyoruz.
Tabhaneli camiilerin inşası bundan sonrada devam etmekle birlikte, tabhane
mekanlarının Edirne 2.Beyazıt, İstanbul Beyazıt ve Gelenbe Yavuz Sultan Selim
Camii’nde olduğu gibi kendi içinde ayrıca planlandıkları anlaşılıyor. Klasik
dönemin büyük külliye kuruluşlarında ise tabhaneler külliye bütünlüğü
içerisinde yine ayrı mekanlar olarak yer almışlardır. Örnek: Nusretiye Camii
misafirhaneleri.
Sarnıç: Su biriktirmek amacıyla
genellikle toprak altında inşa edilen özel yapılardır.
Çeşme: Genel su sağlama
sistemlerinden gelen suyun kamunun kullanımına sunulduğu hayır yapılarıdır. İlk
çeşme yapılarının Antik Roma’da ortaya çıktığı biliniyor. Nympheum denilen bu
yapılar hem hayvanların sulanması, hem içme suyu sağlama, hem de görsel bir
zenginlik sağlamak amacıyla yapılmıştır. Orta Çağ Avrupa’sında çeşme küçük ve
önemsiz bir yapıyken, Barok döneminde estetik ve mimari açıdan gelişmiş çeşme
yapıları inşa edilmeye başlanmıştır. Roma Trevi Çeşmesi iyi bir örnektir. Osmanlı
İmparatorluğunda Lale Devri’ne kadar çeşme küçük ve yalın çoğu zaman bir duvara
yapışık yapılar halindedir. Anıtsal meydan çeşmeleri Osmanlı’da Avrupa kent
kültürünün tanındığı 18. yy dan itibaren inşa edilmişlerdir.
Sebil: Cadde ya da sokak kenarlarında yoldan
geçenlerin su içmesi için yapılmış hayır yapıları sebillerin çeşmelerden farkı
bir su sağlama sistemine bağlı olmamalarıdır. Daire yada çokgen plan
kuruluşları ile sebiller bir iç mekana sahiptirler ve bu mekan dışarıya üzerinde
küçük pencere açıklıkları bulunan madeni şebekelerle açılır. Sebiller bir
külliyenin parçası olabileceği gibi bağımsız olarak da inşa edilmişlerdir.
Özellikle 18. yy. ‘dan sonra İstanbul’da çok sayıda sebil inşa edilmiştir.
Su
Kemeri: Su
borularının basınca dayanıklı yapılamadığı dönemlerde kentin su ihtiyacını
sağlayan suyolunun hep aynı yükseklikte ve çok az eğimli biçimde yapılması
gerekirdi. Bu amaçla vadilerin aşılması gerektiğinde kemer dizilerince taşınan suyolları
inşa edilmiştir. Köprüye benzeyen bu yapılara su kemeri adı verilir. İlk su
kemerleri Antik Roma döneminde yapılmıştır.
Su
Terazisi:
Şehre getirilen suyun havalandırılıp basınç kazandırılarak kamusal yapılara
dağıtılması için inşaa edilmiş çoğunlukla kare planlı küçük kulelere “Su
Terazisi” denir.
Hamam: Kamusal nitelikte yıkanma
yapısı veya mekanı. Özel olarak ısıtılan sıcak suyu ile gerçek anlamda ilk
hamam yapıları Romalılar döneminde inşa edilmiştir. Ancak Roma hamamları sadece
yıkanma yapıları değil, aynı zamanda birer toplumsal merkezdirler. Geç Antik
Çağ’da yaklaşık M.S. 5. yy. ‘da genel ekonomik çöküşle birlikte hamamlarda
ortadan kalkmıştır. Daha sonraları Bizans Döneminde yapılan hamam yapıları ne
boyut nede mimari önem açısından Roma hamları ile kıyaslanamazlar. Hamamın
yeniden önemli bir yapı haline gelişi Anadolu Selçuklu özelliklede Osmanlılar
zamanında olmuştur. Türk toplumunda hamam gerçek fonksiyonuna çekilmiş olarak
karşımıza çıkar. İslam inancında temizliğe verilen önem nedeniyle böyle kamusal
yıkanma yapıları Türk toplumunda olabildiğince yaygınlaşmıştır. Türk
mimarisinde hamam yapıları başlıca şu bölümlerden oluşmaktadır: Soyunmalık (
Camekan), Ilıklık, Sıcaklık, Halvet, Külhan.
Pagoda: Hint, Çin ve Japon
mimarilerinde Budizm inancı ile bağlantılı olarak ortaya çıkan çokgen yada kare
planlı bir tür kule.
Rotonda: Dairesel planlı her tür Roma
yapısının genel adı. Erken Hristiyanlık döneminde bir kilise tipi içinde
kulanılmıştır.
Hanlar
– Kervansaraylar:
Orta Çağ’da ticaret yolları üzerinde kurulan konaklama yapılarıdır.
Ribat: İslamın ilk dönemlerinde
Arap-İslam ordularının hazır kuvvet bulundurmak amacı ile sınır boylarına inşa
ettikleri askeri üs yapılarına “Ribat” adı verilir.
İcra-i
Faaliyet Hanları:
Konaklama amacı ile değil bir malın üretimi için kullanılan yapılar.

