GÖRÜCÜ
USULÜ
Kız seçimi, oğlan anasının çevrede yaptığı araştırmaları, akraba ve
tanıdıkların tavsiyeleri, evlenme çağına gelmiş oğlanın ağzının yoklanması sonucu
yapılan araştırmalarla tespit edilen kızların evine görücüler, kendi aralarında
kararlaştırılan bir günde, haber vermeden giderler. Hiç görmedikleri bu yabancı
konukların ziyaret sebeplerini anlayan ev sahibi, konuklarına gereken saygıyı
gösterirse de, kızlarını birden bire verecek izlenimi yaratacak davranışlardan
kaçınırlar. Bu nedenle konukların başörtüleri alınmaz, onlara kahve ikram
edilmez. Görücülerin her biri kızın özelliklerini anlamak için evin düzenini,
temizliğini, el becerilerini gözden geçirirler ve kızı yakından görebilmek için
su vb. ihtiyaçlarını isterler. Eve dönen görücüler, gördüklerini ortaya atar ve
kızı ile ailesi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karara varırlardı. Sonuç,
baba ve en yakın akrabalarla görüşüldükten sonra bir aracı ile oğlana
söylenirdi. Kız, oğlana gösterildikten sonra kesin sonuca varılırdı. Bu süre
zarfında kız evi de oğlan hakkında gizli araştırmalarını yapardı.
Kız isteme, kızın seçiminden sonra, sıra kız isteme işine gelirdi. Kız
isteme işi hem kadınlar, hem erkekler tarafından yapılır. Önce oğlan tarafının
yakın akrabalarından bir grup, istemek için tekrar kız evine giderlerdi. Kısa
bir sohbetten sonra, önceleri "Sizin tutmaç keseni, bizim kalem tutana
uygun ve münasip gördük." , daha sonraları ise "Allah'ın emri,
Peygamberin kavliyle kızınızı, oğlumuza münasip bulduk. Siz ne dersiniz?..."
denilerek kız istenilir ve oğlanın hüner ve meziyetleri sıralanır. Kız evi ise
"iyi geldiniz, hoş geldiniz ama kızımız küçük, borçluyuz, evimiz pek
yalnız. Çocuk da giderse elimiz, ayağımız kuruyup kalacak." cevabını
verirler. Kızı isteyen taraf da "Biz sizi sıkmayız. Hepsinin kolayı
bulunur. Kızın yeri iyidir. Kaçırmayınız." gibi gönül alıcı sözler sarf
ederler. Eğer kız tarafı verimkâr ise "Allah nasip etmiş ise ne
diyelim!" ya da "Bir kaç gün sonra cevap verelim." derlerdi.
Oğlan evi, kızın verilip verilmeyeceğini, kendilerine
yapılan ikramdan, ayakkabılarının çevrilmesinden, uğurlanmalarından anlamaya
çalışırlar. Kız evi olumsuz cevap vermek istiyorsa, kızlarının henüz gelinlik
çağına gelmediğini, başka bir tarafa sözleri olduğunu, henüz düğün
edemeyeceklerini ileri sürerek hatır kırmamaya çalışırlar.[1]
NİŞAN
TÖRENİ
Oğlan evinin uygun bulduğu bir günde nişan töreni
yapılacağı, önceden kız evine bildirilirdi. O gün kız evinde misafirlere yemek
verilir, masrafları oğlan evi tarafından karşılanırdı. Oğlan evinin sosyal ve
ekonomik durumuna göre takılması gereken takılar gönderilirdi. O gün öğleden
önce, misafirler kız evinde toplanır, kızın arkadaşları özel olarak çağrılırdı.
Kız ve oğlan evinin misafirleri ayrı odalarda bulunurlardı. Kızın yürüyeceği
yerlere kıymetli kumaşlar serilir ve bir top kumaş kızın başına örtülürdü.
Oğlanın en yakın yenge ve ablası, gelinin kolundan tutarak
oğlan evinin bulunduğu odaya götürür, kocası ölmemiş ve başı bozulmadık bir
kadın tarafından yüzüğü sağ eline daha sonra da önce sağ, sonra sol kulağına
küpeleri takılırdı. Gelin, nişandan sonra, önce oğlan evinin büyüklerinden
başlayarak el öper, daha sonra akrabalar tarafından takılar takılırdı. Bunu
şerbet içme töreni ve eğlentiler izlerdi. Bu eğlentiler yemeklerle son bulurdu.
Nişandan sonra gerçekleşen adetleri şöyle
sıralayabiliriz;
Sini Hediyesi, nişandan bir kaç
gün sonra, kız evinden oğlan evine "sini hediyesi" gönderilirdi. Sinide
güvey için hazırlanan iç giysi, yakınları için de küçük armağanlar bulunurdu.
Yük Yığma, oğlan evinin aldığı
sandık, yaygı, giysi, takı gibi armağanlar, Pazar günü davetlilere
sergilenirdi. Bunlardan geline ilişkin olanlar akşam gelin sandığına, öbürleri de
başka sandıklara konarak kız evine gönderilirdi
Tel Hamamı, oğlan evi Pazartesi
sabahı, yakınındaki hamamlardan birini kiralardı. Konuklar kapıda karşılanır,
gelenlere uygun yerler gösterilir, sabun ve kına verilirdi. Gelin gelince def
ve dümbeleklerle yıkanma yerine geçilirdi.
Gelin Hamamı, çarşamba günü
öğleden akşama kadar sürerdi. İki tarafın konukları katılırdı. Kimi yerlerde
kına gecesi, gelin hamamının yapıldığı akşam düzenlenir ve kına helvası
hazırlanırdı.
Gelin Ötesi, gerdekten sonraki üç gün yörede "gelin ertesi" diye
adlandırılır. Dost ve akrabalar gelini ziyaret eder, kutlarlar. Gelin bu süre
içinde konukları gelinliği içinde karşılar, gelenlerin elini öper onlara şeker
ve şerbet sunar.
DÜĞÜNLER
Isparta'da evlenmelerde özellikle yaş, sosyal ve ekonomik
denklikler gözetilir. Evliliklerde kız anaları, gelinlik çağına yaklaşan
kızına, eş olacak, yakışacak damadı beklerken, oğlan anaları da oğluna hayat
arkadaşı olabilecek serpilmiş kızları araştırırlar.
"Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl
alır." sözüne uyarak ergenlik çağına giren kız ve erkekler küçük yaşta
evlendirilirler. Evlenmelerde erkeğin ve kızın fikrine
bakılır. Ailelerin görüşüne göre evlenmeler düşünülür ve gençlerin rızalarıyla
gerçekleştirilir. "Kızı keyfine bırakırsan zurnacıya, oğlanı kendi haline
bırakırsan bir yosmaya gönül verir." sözünden hareket edilerek, ana ve
babanın kararı haricinde hareket, etmek saygısızlık sayılır. Evlenme yaşına
gelen erkekler, düşüncelerini ya aracılar tarafından ailelerine bildirir ya da
babasının ayakkabısını haneye çiviyle çakmak, gündüz lâmbayı yakmak, zamansız
ezan okumak, pilava kaşığı saplamak gibi hareketlerle bu isteği ailelerine
ulaştırmak isterler.
Kız ve erkeğin seçiminde soy ve sülalenin
araştırılmasına özen gösterilir. "Anasına bak, kızını al, kenarına bak,
bezini al." , "Kız anadan öğrenir bohça düzmeyi, oğul babadan öğrenir
sohbet gezmeyi." sözleri, bunun belirtisidir. Yakın akraba evliliklerine
bazen izin verilir, sütkardeşlerin evliliklerine ise asla izin verilmez. Bazı
aileler, geçimsizlik olur gerekçesiyle, akraba evliliklerine rıza göstermezken,
bazı aileler de mallarının dışa çıkmasını önlemek için akraba evliliğine
"evet" derler. Tek kızı olan ailelerin bir bölümünde "iç
güveyi" alma özelliği vardır. Yaşı geçen kızların evlenmeleri ile ilgili
"baht açma" , "kızın bahtını satma" gibi inançlara
başvurulur.
GİYİM
KUŞAM
Isparta'da yöreye ait geleneksel kıyafetler
kalmamıştır. Millî günler ve bayramlar için saklanan cepken işlemeleri, yelekli
trabuluş kuşaklı, işlemeli poturlu Zeybek kıyafetler vardır. Başta ipek oyalı
yazma ve büzgülü donlu çitari ve yollu basmalardan yapılmış kıyafetli kadınlar
düğünlerde görülmüştür (Fotoğraf 1).
Fotoğraf 1: Erkek
ve Kadın Kıyafetleri
ERKEK
KIYAFETLERİ
Başta kırmızı bez, bazı köylerde ise beyaz renkli bir
fes ya da takke bulunur. Fesin üzerinde siyah rengin hâkim olduğu “Buldun”[2]
denilen bir foçu bağlanır. Üstlerine kollu, kol ağızları, sırtı ve ön yüzü bol
işlemeli cepken giyilir. Cepkenler genellikle siyah ve koyu mavi renktedir.
"Menevrek" denilen kara koyun yününden yapılmış uçkurlu bir şalvar
giyilir. İçte "Alaca"dan yapılmış, önden ya da yandan düğmeli,
yakasız bir mintan vardır. Bu mintan, şalvarın ve kuşağın içine alınır.
Yün ya da pamuk kumaştan dokunmuş, üzerinde koyu
renkli yollar bulunan, beyaz benekli, kırmızı rengin hâkim olduğu bir kuşak
sıkıca bele sarılır. İçte uzun paçalı don, yün içlik vardır. Ayağa yün çorap
giyilir. Zaman zaman çorabın rengi mor da olabilir. Ayağa deriden dolamalı bir
çarık giyilir
KADIN
KIYAFETLERİ
“Alaca göğnek”[3]
giyilir. “Çakşır”[4] giyilir. Çakşırın
parçaları çorabın içine itinalı bir şekilde konulur. Kuşak beli saracak şekilde
koltuk altına doğru sarılır. Üzerine cepken giyilir. Ayakta çorap ve cepken
vardır. Fes başa giyilir. Siyah foçu bağlanır. Foçunun uçları yandan
sarkıtılır.
ÇEYİZİN TANIMI
Çeyiz,
gelin eşyası anlamına gelir. Gelin için hazırlanan her türlü eşya,olarak
tanımlanır. Osmanlı’da cihaz veya cehaz, halk dilinde çehir veya çeyiz şeklini
almıştır.Gelinin baba
evinden, koca evine giderken beraberinde götürdüğü elbise, çamaşır, mutfak ve
hamam takımları gibi giyim ve ev eşyasıyla, mücevher, takı, gümüş gibi kıymetli
şeylerin hepsini birden ifade eden kavramdır. Çeyiz yöreye ve geleneklere göre
değişik özellikler gösterir. Gelinin el emeği ve göz nuruyla yapılmış olan ve
sandıkta saklanan eşyalar çeyizin aslını meydana getirmektedir. Oğuzlarda çeyiz
“koşantı” olarak adlandırılmaktadır.[5]
ÇEYİZLİK EŞYALAR
Oyalar, çeyizlerin vazgeçilmez
unsurlarıdır. Oyalar yapıldığı araçların isimlerine göre sınıflandırılmaktadır.
Ayrıca oyaların yapımında kullanılan malzemeye göre de; boncuk oyası, mum
oyası, iplik oyası gibi adlar almaktadır. Eğirdir ve çevresinde en yaygın
olarak yapılan oya çeşidi tığ oyalarıdır. Tığ oyalara içinde gül oyaları olarak
bilinen oyaların, yörede ayrı bir yeri ve önemi vardır. Tığ ve merserize
iplikle yapılan bu oyaların her rengine rastlamak mümkündür. Özellikle kenarına
dikilecek yazmalarla renk uyumu içerisinde olması düşünülerek yapılan bu
oyaların asıl motiflerini gül formundaki motifler oluşturmaktadır.
Gül oyalarında yapılacak oyaların uzunluğunda çekilen
"su" ya da "kök" denilen zincir kutucuklar üzerine, yorgan
iğnesi vb. şeylerin üzerine ip dolayıp içinden iğne yürütülerek yapılan
kirpikler ve bunlar üzerine düzenli aralıklarla sıralanan asıl motiflerle
kompozisyon tamamlanmaktadır (Fotoğraf 2, 3).
Fotoğraf 2,Gül Oyası |
Fotoğraf 3, İğne Oyası |
Gül oyalarının yanı sıra tığ oyalarında, yörede
"erik oyası, küpeli, gelincik, patates çiçeği, karanfil, iğne çiçeği,
çilek, yasemin" gibi adlarla anılan oyalar da yapılmaktadır. Oyalarda
kullanılan motiflerin çoğunluğunu çiçek, meyve, ağaç gibi bitkisel motifler
oluşturmakla birlikte, serçe gözü, kazayağı, tavşan dudağı gibi hayvanların
çeşitli özelliklerini ifade eden motiflere de rastlamak mümkündür.[ 6]
Fotoğraf 4, Patikler |
Fotoğraf 5, Çorap |
Farklı renk ve ölçülerde yapılan kış günlerinde
giyilen patikler ve çoraplar çeyizin vazgeçilmez unsuru haline gelmiştir.
Çeyizde erkek, kadın ve bebek için üç ayrı patik bulunmaktadır (Fotoğraf 4, 5).
Fotoğraf 6, Lizöz |
Fotoğraf 7, El örgüsü hırka |
Doğumdan sonra giyilen el örgüsü lizözler, hırkalar (Fotoğraf 6, 7) çeyizi ayrıca zenginleştirmiştir. Giyim dışında ev aksesuarı olarak
işleme tablolar (Fotoğraf 8), banyo eşyası (Fotoğraf 9), havlu kenar örgüleri
de (Fotoğraf 10, 11) gelinlik kızlar tarafından işlenmiş, çeyize konulmuştur.
Fotoğraf 8, İşlemeli tablo |
Fotoğraf 9, Diş Fırçalık |
Fotoğraf 10,Tığ Oyası |
Fotoğraf 11, Havlu Kenarı |
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKER
[1] Isparta’nın Folklorik Yapısı,Isparta,1998,s.22.
[2] Yün tepmeyle elde edilen
kumaş.
[3] Yakasız yelek, gömlek. Alaca denilen mor çizgiler
bulunan pamuklu kumaştan elde dikilir.
[4] Yün ve kılın tepilmesinden veya yün kıl karışımı ipin
dokunmasından elde edilir. Uçkurlu kısmında kıl ipi bükülmüş hali kullanılır.
Çakşırın üstü geniş, altı dar olarak dokunur.
[5] Osman Kademoğlu, Çeyiz Sandığı, İstanbul, 1999, s.31.
[6] Isparta’nın Folklorik Yapısı, Isparta, 1998, s.159.