ANADOLU SELÇUKLU KERVANSARAYLARI / ANATOLIAN SELJUK CARAVANSARAI

Kervansaray, kelime olarak Farsça kârban (kervan) ve saraydan türetilmiştir. Kervansaraylar şehirlerarasında inşa edilen, kervanların ve yolcuların konaklamaları için ana yollar üzerinde yapılan hayır kurumlarıdır[1]. Ribat adı verilen ve Asya’da Türklerden kalan ilk kervansaraylar, Gazneliler ve Karahanlılar dönemine aittir. Bunların mimarisi ve planları, daha sonra Büyük Selçuklular döneminde yapılan kervansaraylara örnek olmuştur[2]. Kervansarayların en eski örnekleri 1019- 1020 yıllarında, Gazneli hükümdarı Sultan Mahmut tarafından Tus-Serahs yolu üzerinde yaptırılmış olan ve yaklaşık 70x72 metre boyutlarındaki Ribat-ı Mahi ile 1028 yılında Gazneli Sultan Mahmut tarafından Tus-Herat yolları kavşağında yaptırılan Sengbest Ribat’ıdır[3]23. Ayrıca Karahanlı Hükümdarı Nasr bin İbrahim (1068-1080) zamanında iki önemli kervansaray inşa edilmiştir. Kerpiç ve tuğla kullanılarak yapılan bu kervansarayların zengin ve çeşitli tiplerinin etkilerini, daha sonra yapılan kervansaraylarda görmek mümkündür[4]. Büyük Selçuklular Döneminde, Karahanlılar ve Gaznelilerin geliştirdiği kervansaray mimarisini, daha geliştirerek anıtsal ölçekte ribatlar yapmışlardır. Büyük Selçuklu sultanı Tuğrul Bey zamanında, taş ve tuğladan inşa edilen ilk kervansaray olan Anuşirvan Kervansarayı yapılmıştır[5]. Sultan Melikşah tarafından Nişabur-Sebzevar yolunda yapılan Ribat Zafrani bugün harap durumda olup, barış zamanında yabancı hükümdarların ağırlandığı, kervanların konakladığı, savaş zamanında da askeri üs olarak kullanılıyordu[6].


            Anadolu’yu kuzey-güney ve doğu- batı doğrultusunda kateden ticaret yolları üzerinde yer alan kervansarayların kökeninin, gerek işlevleri gerekse mimari biçimleri bakımından Orta Asya’dan Ortadoğu’ya, oradan da Anadolu’ya taşınan ribatlara dayandığı anlaşılmıştır. Bu yapı türü Anadolu Selçuklu döneminde özellikle 13. yüzyıl içinde yoğun olarak inşa edilmiştir.

Avrupa’yı Ortadoğu üzerinden Asya ve Uzakdoğu’ya bağlayan ticaret trafiği Ortaçağ’da yoğunlaşmış bu ticaretin önemli bir bölümü de Anadolu üzerinden gerçekleşmiştir. Anadolu Selçukluları’nın tam bir egemenlik sağladığı 1176’dan sonra Anadolu’nun güvenilir coğrafi bölge olması ticaretin Anadolu üzerinden gerçekleşmesinde önemli rol oynamıştır. Bu dönemde açılan yeni yolların yanı sıra Antik dönem yollarının geliştirilip kullanılmasıyla yol şebekesi daha da yaygınlaşmıştır. Hem kervansarayların yapımı, hem de yolların güvenirliği yanında bu yolları tercihteki önemli etken Selçuklu sultanlarının aldıkları ekonomik ve siyasal kararlar ile bunlara ilişkin koruyucu ve teşvik edici tedbirlerdir. Anadolu’nun özellikle güneyde Antalya ve kuzeyde Sinop gibi önemli limanlarına ticaret hayatını kolaylaştırmak ve geliştirmek için büyük sermayeli tüccarlar yerleştirilmiştir. Anadolu’ya gelen yabancı tüccarlara imtiyazlar vermişler, hatta gümrük vergilerinde indirime gitmişlerdir.

Ticaret kervanlarına bazı yollarda askerin eşlik etmesi, tenha yerler ile geçitlerde muhafız kuvvetler bulundurulması yanında yollarda zarar gören, soyguna uğrayan ya da malları denizde batan tüccarlarının bir çeşit sigorta sistemi ile devlet hazinesinden karşılanmaya gidilmiştir[7].

Genellikle bir menzil mesafede (30–35 km.) hatta özellikle Konya-Aksaray-Kayseri yolu gibi çok işlek yollar üzerinde daha yakın aralıklarla inşa edilen kervansarayların üstlendikleri iki ana işlev bulunmaktaydı. Bunlardan birincisi, kervansaraya gelen insan ve hayvanların emniyetini sağlamaktı. Hatta çevre duvarlarının kalın ve masif olarak inşa edilmesi nedeniyle bu yapılar zaman zaman askeri güçlere de yardımcı olmaktaydı.

Kervansarayların ikinci işlevi ise, buraya gelenlerin konaklamalarının sağlanması ve temel gereksinimlerinin karşılanmasıydı. Tarihçilerden ve vakfiyelerden edinilen bilgilere göre bu hizmetler için yatakhaneler, aşhaneler, erzak ambarları, ticari eşyayı koyacak depolar, yolcuların hayvanlarının koruyacak ahırlar, samanlık, mescit, hamam, hastane hatta nalbant bulunmaktaydı[8]. Büyük boyutta hanların yanı sıra küçük boyutta hanların da inşa edildiği düşünülürse, doğal olarak bu hizmetlerinin tamamının bütün hanlar için geçerli olduğu söylenemez. Fakat yine de bu hizmetlerin büyük bir bölümü her handa bulunuyor olmalıydı.

Verilen hizmetlerin belli bir düzende yürütülebilmesi için bunları idare eden o kervansaraya ait bir yönetim kadrosu bulunmaktaydı. Bu konuda en ayrıntılı bilgiler Kayseri-Malatya yolu üzerinde bulunan Karatay Han’ın günümüze ulaşan vakfiyesinde yer almaktadır.[9]

Bu vakfiyede yönetim kadrosu ve yaptıkları işler şu şekildedir;

Kervansaray ve ona ait vakıf gelirleri ile masrafların idaresinin başına bir “mütevelli”, bu işlerin yürütülmesi ve kontrolü için bir “müfettiş” ile bir “nazır” tayin edilmişti.  Bu üç kişi aynı zamanda bütün vakıf idaresini teftişe yetkiliydi ve memurların maaşlarının artırılması, yeni memurların alınması, vakıf gelirlerinin yeni arazi ve akar satın alınarak tekrar kervansaray vakfedilmeleri gibi bütün işlere bakmaktaydı. Bu kişilerden başka kervansaray içinde bulunan mescitte yolculara namaz kıldırmak için bir “imam ve “müezzin” handa yolcuları kabul eden ve onların yemek ve yatmak gibi işleri ile dinlenmelerini sağlayan “mihmandar”; erzak ve ambar işleri için “havayic”, hana gelen hayvanların bakımınan sorumlu “hancı”, “aşçı”, “ayakkabıcı” “nalbant” ve “baytar” ile dışarıdaki işleri takip eden bir “atlı” görev yapmaktaydı.

Vakfiyede hana alınan malzemelerde sayılmıştır. Mutfak için elli büyük kase çanak, yirmi bakır tabak, yüz büyük odun çanak, elli odun tabak; on büyük beş orta, beş küçük tencere; iki büyük leğen; iki büyük kazan ve iki büyük havandan söz edilmektedir. Hayvanlar için nal, çivi, arpa ve saman; ayakkabıcı için tabaklanmış cilalı deri; aydınlanmak için yağ; mescit için mum ısınmak için ise odun temin edildiği de yazılıdır.

Ayrıca, bu vakfiyeden kervansaraya gelen her yolcuya herhangi bir ayrım yapılmaksızın günde eşit olarak 1 kg. ekmek, 250 gr. Pişmiş et ve bir çanakta yemeğin ücretsiz verildiği; bundan başka her Cuma akşamı bal helvası yapılıp herkese dağıtıldığı anlaşılmaktadır. Vakfiyeden öğrenilen diğer önemli bir bilgi de kervansaraydaki hastaların iyileşinceye kadar tedavi edilmesinin, öldüğü takdirde ise cenaze işlemlerinin ücretsiz yapılması şart koşulmasıdır[10].

Bu hizmetleri yerine getiren kervansaraylara giriş-çıkışta denetim altında olmalıydı. Elimize bu döneme ait kesin bilgiler bulunmamakla beraber, kervansarayların Osmanlı dönemindeki denetimlerine ilişkin bilgiler konunun aydıntatılması açısından önemlidir. Bu bilgilere göre güneşin batışından itibaren kapatılan kapılar ancak sabah güneşin doğuşuyla açılır, Bu süre içinde yolcuların dışarı çıkması yasaktır. Fakat dışarıdan gelen yolcular içeri alınabilir. Sabah herkes kalktıktan sonra hancılar yolculara seslenerek, mallarının, canlarının, atlarının ve namuslarının tamam olup olmadığını sorar ve bütün yolcular tamam dedikten sonra kapıları açarlardı. Hancılar böyle bir uyarı yapmadan kapıları açtıkları takdirde, bir zarar söz konusu olursa, bunları karşılamakla yükümlüydüler[11].

Kısaca değinmeye çalıştığımız ve özellikleri bakımından çağının ilerisinde bir anlayışı yansıtan kervansaraylardan bir kısmı ne yazık ki günümüze ulaşamamıştır. Bir bölümü ise harabe halinde; bir kısmı restore edilmiş olara gelebilenler ise “ avlulu hanlar “, “avlusuz hanlar”  ve “eşodaklı” şeklinde mimari başlık altında toplanabilir. [12] Bu gruplar tekrar alt başlıklara ayrılabilmektedir. Ancak fazla ayrıntıya girmemek ve genel bir fikir vermek amacıyla Anadolu Selçuklu kervansaraylarını plan açısından üç grupta toplamak mümkündür.

Kervansaraylar arasında sayıca en fazla olanı “avlulu hanlar” ya da “barınak ve servisleri olan hanlar” şeklinde gruplandırılan “hem kapalı bölümü hem de avlusu olan hanlardır. İkinci grup ise “sadece kapalı”, ahır bölümünden oluşan hanlardır. Diğer bir grup ise “eş odaklı hanlar “ başlığı altında toplanan yapılardır. Bunlar hep kapalı kısmı hem de avlusu olan hanlar grubuna da girebilir ancak bölümlerin konumlandırılması açısından ayrılırlar.

Gruplandırmalarda görüldüğü gibi, barınak, ahır ya da kışlık veya develik denilen kapalı bölüm ile servis mekânlarının yer aldığı avlu bölümü ana unsurlar olmaktadır.

Hem sadece kapalı bölümden, hem de kapalı ve avlu bölümlerinden oluşan hanlarda kapalı bölüm daima dikdörtgen planlıdır. Sadece kapalı bölümden oluşan hanlar sahın sayılarına göre bir(Şarapsa Han) üç (Iğdır Kervansarayı) ve beş (Öresun Han) sahınlı olabilmektedir. Hem kapalı bölüm hem de avludan oluşan hanlarda ise kapalı bölümün avluya göre konumlandırılmasında değişik uygulamalar görülür. Bunlardan birincisi, kapalı bölümün avlunun bir cephesine tamamıyla kapatacak şekilde yatay konumlandırılmasıdır. (Kırk-göz Han, Kargı Han), İkinci uygulama ise kapalı bölümün avluya dik uzanması şeklindedir. Bu uygulama çoğu örnekte görüldüğü gibi kapalı bölümün avludan daha dar tutulmasıdır. ( Akhan, Kesik Köprü Hanı, Hatun Hanı, Aksaray Sultan Hanı, Kayseri Sultan Hanı, Ağzıkara Han vb.) Bu uygulamalarının değişik bir varyasyonu da avlu ile buna dik uzanan kapalı bölümün aynı genişlikte olmasıdır. ( Kuruçeşme Hanı, Dokuzun Hanı, Altunapa Hanı vb.).

Kapalı bölümlerin tonoz olan üst örtüsü tek sahınlar dışında ayaklara oturan kemerlerle desteklenmiş ve bu ayaklarda kapalı bölüm birden beşe kadar değişebilen sahınlara ayrılmıştır. Orta sahın yan sahınlara göre yüksek tutulmuş ve bu sahının ortasına bir kubbe yerleştirilmiştir. Aydınlanma ise kubbe kasnağına ve cephe duvarlarına açılan mazgal pencereler ile tonoz sırtlarındaki açıklıklarla sağlanmıştır. Kitabesi bulunan kervansaraylarda kapalı bölümün avlu bölümünden önce inşa edildiği anlaşılmakta, ayrıca bu durum her iki bölüm duvarlarının birleştiği yerdeki dilatasyonla da desteklenmektedir. ( Ağzıkara Han, Zazadin Han, Karatay Han).

Kapalı bölüm hem hayvanlara ahır, hem de yolculara yatma ve yük koyma şeklinde hizmet vermekteydi. Burada yolcular zeminden yükseltilmiş düzgün kesme taşla kaplama sekiler üzerinde yatmaktaydı. Bu sekilerin kenarında kimi zaman hayvanlar için suluk ve yemlik; kimi zaman ise yolcular için tandıra rastlanmaktadır.

Taçkapı ile girişin sağlandığı kapalı bölümün önünde bir avlu yer alır. Bu avluyu revak ve birer kapı ile açılan odalar çerçevelemektedir. Revak, sıcak yaz günlerinde yolcuların dinlenme ya da hayvan bağlama yeri olarak kullanılırken; odalar çeşitli hizmetlere ayrılmıştır. Bu mekânların tam olarak hani işlevleri gördüğü anlaşılamamaktadır. Ancak mimari unsurlarıyla hamam, tuvalet, mutfak, gözcü kulesi ve mescit oldukları saptanabilmektedir[13].

Kervansaray cephelerinde düzgün kesme taş az olarak da kaba yonu taş kullanılmış; dolgu malzemesi ise moloz taş olmuştur. Düzgün kesme taş cephelerde iki şekilde kullanılmıştır. Bunlardan birincisi yapıların genellikle görüldüğü gibi tek renk; ikincisi ise özellikle Zazadin Han’da karşımıza çıkan iki ayrı renkte taşın bir arada kullanılması şeklindedir. Ancak duvar örgüsü içinde bazı yapılarda yer yer devşirme malzemenin kullanıldığı da görülür. Özellikle Zazadin ve Obruk Han devşirme malzemenin bol olarak kullanıldığı yapılardır[14].

Kervansaraylarda süsleme malzemesi olarak taş kullanılmıştır. Bu süslemeler dış cephede taçkapıda toplanmakta, daha az olarak da payandalarda ve çörtenlerde görülmektedir. İçte ise kapalı bölüm taçkapısı, eyvan, mihrap, kubbe geçişleri, tonoz ve konsollarda görülmektedir.

Kervansaraylarda Selçuklu mimarisi süslemenin genel karakterine uygun bir şekilde geometrik, bitkisel, figür ve yazı olmak üzere her türlü süsleme ile karşılaşılır. Bazı figürlü örneklerdeki istisnalar dışında süslemeler, taşın düz yüzeyi oyularak oluşturulmuştur. Bu süslemeler ya bordürlerde ince, uzun şeritler halinde ya da kabara, rozet, kemer köşeliği gibi yerlerde dolgu olarak kullanılmıştır. Ayrıca sütunçelerde ve mukarnaslarda da karşımıza çıkar.

Geometrik süsleme, saydığımız yerlerin pek çoğunda bir kompozisyon halinde görülür. En çok karşılaşılan örnekler tam ve yarım yıldızlar, çokgen geçmeler, düzgün veya karmaşık kırık hatlardan oluşan kompozisyonlardır[15]. Evren ya da kozmolojik anlamlarla ilişkisi kurulan geometrik süslemeler genellikle sonsuz karakterli kompozisyonlardan alınan kesitler halinde verilmiştir. Ayrıca bu süslemeler zaman zaman aralarda oluşan çeşitli şekillerin içine yerleştirilen bitkisel motiflerle ya da motiflerle zenginleştirilmiştir.

Bitkisel süsleme az örnekte ve sınırlı alanda karşımıza çıkar. Rozet ve kabara gibi dairesel alanlar ile kemer köşelikleri, sütunçe başlıkları ve bordür gibi yerlerde çoğunlukla palmet, rumi gibi soyut motiflerle bunları birbirlerine bağlayan saplar ile tek eksene göre simetrik veya radyal düzenlemeler şeklinde işlenmiştir. Bazı bitkisel kompozisyonların içine figürler yerleştirilmiştir.

Hemen her kervansarayda karşımıza çıkan geometrik ve bitkisel süslemeye karşın, figürlü süsleme oldukça kısıtlıdır. Durum böyle olmakla birlikte az sayıdaki örneklerden bazılarında figür çok kullanılmıştır. (Karatay Han, Akhan)  Figürler çoğunlukla avlu ve kapalı bölüm taçkapılarında, giriş eyvanı içinde, eyvan avlu cephesinde, çörtenlerde gruplar halinde verilmiştir. Yapılarda figürlü süsleme kullanımının ikonografik gelişimi çeşitli yayınlarda ele alınarak incelenmiştir.[16] Araştırma sonuçlarına göre Selçuklu kervansaraylarındaki figürlerin kökenlerinin Orta Asya Şamanizm inançlarına dayandığı, bazı grup halinde verilen figürlerin 12 hayvanlı Türk takvimini simgelediği; kimi figürlerin ise arma, tıslın, koruyucu sembol ya da burçları temsil ettiği kabul edilmektedir. Ancak burada belirtilmesi gereken bir husus, burç ve takvim hayvanları olarak kabul edilen yayvan grupları ile örneklerde yer alan tür ve adet bakımından tutarsızlık göstermektedir. Buna göre Anadolu’daki yaşayan bir gelenek olduğu söylenebilir[17].

Kervansaraylarda en çok görülen figür türleri insan, Arslan, kuş, siren, ejder, boğan, balık, melek ve çift başlı kartaldır. Bunlardan sadece bazı Arslan figürlerinde heykel karakteri görülür. Bu figürler bağımsız heykel olmaktan çok mimari bünyeye iliştirilmiş konsollar şeklindedir. Diğer figürler daima kabartma şeklinde işlenmiştir.

Kervansaraylarda yazı, daha çok yapı hakkında bilgi veren kitabelerle sınırlı gibi gözükmektedir. Bunlar giriş açıklıklarının üzerinde panolar halinde yer alabileceği gibi, doğrudan süsleme karakteri taşıyabilecek şekilde taçkapı nişi veya taçkapı cephesinde çerçeve bordürü olarak kullanılmıştır.( Eğirdir Han, Aksaray Sultan Hanı)




[1] 1 Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, MEB. Yay., C. 2, Ankara, 1972, s. 32; Komisyon, Türkçe Sözlük, TDK. Yay., C. 2, Ankara, 1988, s. 840;
[2] Cengiz Bektaş, Selçuklu Kervansarayları, Yapı-Endüstri Merkezi Yay., İstanbul, 1999, s. 38
[3] Oktay Aslanapa, a.g.e., s. 32
[4] Oktay Aslanapa, a.g.e., s. 33
[5] Oktay Aslanapa, a.g.e., s. 94
[6] Oktay Aslanapa, a.g.e., s. 95
[7] Aynı yer.
[8] O., Turan, “Selçuklu Kervansarayları” Belleten X/39, 1946, s.471-496,
[9] O., Turan “ Celaleddin Karatay Vakıfları ve Vakfiyeleri” Belleten XII/45, 1948, s. 17-171,
[10] Aynı eser, aynı yer.
[11] A., Tükel Yavuz, “Anadolu Selçuklu Kervansaraylarında Mekan-İşlev İlişkisi İçinde Savunma ve Barınma”, IX. Vakıf Haftası Kitabı, 1992, s.252-284
[12] Aynı eser, aynı yer
[13] A., Tükel Yavuz, “Anadolu Selçuklu Kervansaraylarında Mekan-İşlev İlişkisi İçinde Savunma ve Barınma”, IX. Vakıf Haftası Kitabı, 1992, s.252-284,
[14] G., Öney, Anadolu Selçuklu Mimarisinde Süsleme ve El Sanatları , Ankara, 1978 s.224
[15] Aynı eser, aynı yer
[16] Y.Şerare, Bazı Selçuklu ve Beylikler Devri Taş Süslemelerinde Figürlü Plastikle İlgili İkonografik Araştırmalar- Güner İnal’a Armağan, 1993, s.595
[17] Aynı eser, aynı yer.