DÜZ DOKUMA YAYGILARDA BOYA KULLANIMININ TARİHÇESİ

  


 
Eski zamanlarda mağarada yaşayan insanlar, mağara duvarlarını hayvan resimleriyle süslemişlerdir. Kullandıkları renkleri, eşyalara ve tekstil ürünleri de uygulamışlardır. Bu boyacılık sanatının kökeni olarak ortaya çıkmıştır. M.Ö. 5000’lerde dokumanın ortaya çıkmasıyla birlikte boyama da ortaya çıkmıştır. Çeşitli renkler elyaf malzeme üzerinde uygulanmış ve kalıcı olmadığı anlaşılmıştır. 300’lü yıllara kadar hayvansal ve bitki boyarmadde denenmiş, renklerin kalıcı hale getirilmesi için farklı maddelerle karıştırılarak mordanlı boyama usulü bulunmuştur. Mordanlı ilk boyamanın Hindistan’da M.Ö. 2000’li yıllarda çıktığı tahmin edilmektedir.

    Avrupa’da ilk boyayı, M.Ö. 2000’li yıllarda Zürich gölü çevresinde yaşayan insanlar bulmuştur. M.Ö. 15. yüzyılda Fenike boya endüstrisi kurulmuş, Lübnan’da gelişen boyacılık meşhur olmuştur. Mısır ve Mezopotamya’da eğirme, ağartma ve dokuma gelişmiş, pamuktan, ketenden dokumalar yapılmıştır. Bu kumaşların boyanmasında doğal boyalardan faydalanılmış, mordan olarak sabun, potas, şap gibi malzemeleri tercih etmişlerdir. Sarı renk için; safran bitkisinin çiçeği ile zerdeçal kökü, mavi renk için; indigo ve çivitotu, mor renkte ise; murex ve benzeri kabuklu deniz hayvanlarını kullanmışlardır.

    İndigo’dan elde edilen mavi rengi, vitrum adı ile bilen Mısırlıların, bunu Romalılardan öğrendikleri düşünülmektedir. Ayrıca Mısırlıların bazı deniz canlılarına uyguladıkları Pliny yöntemiyle, Romalılar döneminde mor rengi elde ettikleri tahmin-edilmektedir. M.Ö. 1700’lerde Mısırlılar, yabani safrandan kırmızı ve sarı renk elde etmiş, bunu mumyaların tabutlarında boyama olarak kullanmışlardır.

    Milattan önceki çağlarda Çinliler, desenli, ipek kumaşlar üretmek için boyama metotları geliştirmişlerdir. Orta Asya Türklerinde ise boyama sanatı ile ilgili bilgilere, kurganlardan çıkarılan örneklerle ulaşılmıştır. Erken dönemde yün ve pamuk kullanan Türkler ilerleyen dönemlerde ipek kullanmışlardır. Kumaş, halı ve kilim motiflerinde, genellikle kırmızı, sarı, yeşil, sarı, mor ve mavi renk kullanmışlardır.

    Pazırık kurganından çıkan buluntular M.Ö. 3 ve M.S. 2. yüzyıllar arasına tarihlenmiştir. Kumaşlar üzerinde, sarı, yeşil, kırmızı ve mavi renkler görülmektedir. Hun Türklerinin yeşil ve mavi renk için indigo, mor ve kırmızı renk için purpurin, alizarin gibi doğal maddeleri kullandıkları tespit edilmiştir. Hun Türklerine ait benzer boyamalara, M.S. 10. yüzyılda Uygurlarda da rastlanılmıştır. Uygurlar, dokuma alanında fazla gelişmiş, dokumalarda; keten, ramiyi de kullanmışlardır. Hun Türklerinden Uygurlar farklı olarak; açık sarı, açık pembe, açık kahve ve bej gibi renklerde kullanmışlardır.

Orta Asya’dan Anadolu’ya göçlerle birlikte gelen doğal boyama sanatı, Osmanlı döneminde en yoğun olarak kullanılmıştır. İstanbul, Edirne, Tokat, Kayseri, Konya gibi yörelerde boyama sanatının geliştiği merkezler olmuştur. Bursa’da 11. yüzyılda boyama sanatının çok iyi icra edildiği, Bursa Mahkeme-i Şeriyye sicillerinden tespit edilmiştir. Ayrıca yine kayıtlarda boyama sanatı ile uğraşanların 1641 yılına kadar tamamıyla Türk ve Müslümanlardan oluştuğunu, ilerleyen dönemlerde de diğer azınlıkların da boyama yaptığı anlaşılmaktadır. Kırmızı renk, kökten elde edilen ve Türklerin dünyaca tanınmış boyasıdır. Türk kırmızısını Bursa’da geliştirip, Edirne’ye hatta Teselya’ya kadar götürmüşlerdir.

Avrupa’da ilk kök boya kullanımı 1715’te Fransızlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Anadolu’dan gelen boyacılarla ilk boyahane kurulmuş ve gelişmeye başlamıştır. İlerleyen dönemlerde Fransız hükümet sefirinin payitahttan aldığı boya-reçetelerini açıklaması üzerine o güne kadar gizli tutulmuş boyama yöntemleri Avrupa’ya yayılmıştır.

Boyama sanatında ve Anadolu ticaretinde önemli bir yere şap; Foça’da ve Kütahya civarında bol miktarda bulunmakta ve ihraç edilmekteydi. Avrupa’nın şap ihtiyacı Anadolu’dan temin edilmekteydi. Avrupa’da ilk şap 1362’de Tolfa’da İtalyanlar tarafından bulunmuştur.




KAYNAKÇA
Zahide İmer, “Türklerin Dokuma Sanatında Boyacılık”, Erdem Dergisi, Halı Özel Sayısı, C. 2,S. 29, Ankara, 1999, s. 331.